Yaban Çiçeğim

2.1K 180 40
                                    

"Pekala." diye mırıldandı. Menekşe rengi gözleri güneşle birlikte kızarıp sulanırken hafifçe yumdu gözlerini.

Yaz bitiyordu. Denizin üzerinde ufaktan kendini belli eden adeta birer gemicik gibi süzülerek dalgalarla ilerleyen gelgitli sarı yaprakların şahitliğinde. Çanakkale'de son günlerinden  yazdan kalma en tatlı masalı yaşıyor gibi sabahın ilk ışıklarını izliyorlardı. Daha da ziyade Esrigün bir güzel sabah güneşinin dalgalarda yansımasını izliyordu. Baran ise kendi güneşini izliyordu,sararan kıvırcık bukleli saçlarda. 

"Benimle gelmek konusunda hala kararlı mısın ?" diye fısıldadı Esrigün tebessümle.

Baran onun burnunun üzerindeki kırmızı güneş lekesine ve ufak çil lekelerine bakınıp alayla tısladı. Omzunu silkip devirdi kehribar rengi gözlerini.

"Hayır Esrigün, gece yattım sabah kalktım vazgeçtim. Ben de hep öyle yanar döner bir elemanım zaten."dedi alayla Baran. Hala anlamıyordu Esrigün'ü. İlk karşılaştıkları andan beri barışmıyor zannetikleri yıldızları aslında birbirine tutunarak gecede dans ediyordu. Birbirlerinin ışığıyla ahenk oluşturup mehtabın parlaklığını dahi yok ediyordu belki de kara gecede lakin çocuk hala çekimserdi. İlk zamanlardaki asabi cüretkarlığı ve benbilirimci halleri gitgide yerini mahzun bir ruha evirmişti. Baran çoğu zaman anlam veremediği Esrigün'ün birbirini tutmayan sözlerinin, savruk hayatının ve gelişigüzel davranışlarının anlamını henüz yeni idrak etmişti.

Ve nedenini idrak edebilmenin acısından ve ağırlığından nefret etmişti. Çünkü Baran'ın zihnindeki hoyrat Esrigün'ü suçlamak kolaydı. Lakin şimdi öğrendiği gerçeklerin ışığında oğlana en ufak kırıcı söz söylemiş olması dahi yüreğinde sancı sebebi oluyordu.

"Biletleri aldım , sen istemesen de geleceğim." dedi Baran derin bir nefes verip kumla oynarken avuçları arasında.

Menekşe rengi gözlerin avucundaki kuma takıldığını görüyordu Baran. Esrigün tıpkı Baran'ın avuçları arasından kayıp giden o kum gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Sanki ele avuca sığmayan o kum taneleri kendi hayatından birer günü temsil ediyordu. Akıp giden zamanı kum saati ile son bulacaktı sanki. Ve daha da kötüüsü en büyük yenilgisi Baran'ın avuçlarından noksan hale gelince ellerinin bomboş kalmasına dair duyduğu dipsiz ve sonsuz endişeyi körüklüyordu. Dalgaya vurmak üzere sırıttı Esrigün.

"Yaşıyorum inadına." diye mırıldandı alayla.

"Ablan ve abimi ayakta uyutmamız lazım."diye açıkladı Baran. Kollarını oğlana dolayıp hafifçe parlak bukleli saçlarına öpücük kondurdu.

"Yaz okulu için Kıbrıs'a döneceğim diyecektim ama bu sefer seni sormazlar mı. Düğün hazırlıkları varken Baran'ın oralarda ne işi var diye?" diye mırıldandı Esrigün elini gözüne siper edip güneşe bakmaya çalışırken.

"Ben mi dedim abi git tatile gittiğimiz memlekette aşık ol kırk yıllık sevda kotanı ilk görüşte harca diye ! Ertelesinler düğünü biraz." diye homurdandı Baran kişiliğinin vazgeçilmez bir parçası olan asabiliğini kelimelerle vurgularken. Huysuzluk denilince akla hemen onun adı gelir diye kendi markasını kurmaya bile talipti Baran. Doğduğu günden öldüğü güne huysuz kalmayı sürdürecekti de belli ki. Freni patlamış kamyon gibi bir dili vardı. Dur ve durak bilmiyordu.

"Sen sanki tatile gittiğin memlekette bulup getirmedin beni?"dedi Esrigün alayla omzunu Baran'a vurup.

"Hassiktir lan. Biz ablanı aldık , promosyon olarak seni de verdiler. Bir alana bir bedava kampanyamızsın sen." diye mırıldandı Baran oğlanı boğazlarcasına sımsıkı sarılırken.

"Her kapakta bir litre bedava veren kola mıyız biz ?" diye mırıldandı Esrigün ve Baran'ın anlamayacağı Kıbrıs dilinde bir kaç anlamsız sözle beraber homurtuyu sürdürdü.

"Bak oğlum ikidir uyarıyorum Türkçe konuş, sövüyon mu belirsiz."

Menekşe gözlerini devirip hafifçe Baran'ın omzuna uzandı Esrigün. Oğlanın boynuna düşen saçlarıyla birlikte gıdıklanan Baran ise muzipçe sırıttı.

"Kesin gidiyoruz o zaman bu gece?"diye fısıldadı Esrigün.

"Hiç bir komutan arkasında asker bırakmaz,asker."dedi Baran uzaklara dolan gözlerini çevirirken. Malesef kendi bırakmak zorunda kalmıştı. Kan ve dumanın içinde sağ kalan ve ciğerleri nefesle dolu olan tek kişi kalırken...Arkada pekala asker bırakmıştı. Kanlarını, donuk gözlerini,parçalanmış uzuvlarını ruhuna hammal ederek heybesinde taşıyarak bırakmıştı. Fiziksel olarak bırakmıştı,ruhen asla.

Kendi aksak bacağındaki sızı bile unutulur olmuştu. Artık hissetmeyi sevdiği tek sızı Esrigün ve yüreğinde bıraktığı acı tatlı sevdanın yanık yanık izleriydi.

"Sana derim fecagafa,yüzek ?"diye mırıldandı Esrigün üzerindeki tişörtü savurup soğuk maviliği işsaret ederken.

"Köpekbalıklarına mama olmak ister misin?"diye fısıldadı Baran sırıtıp.

Alayla küçümser bir bakışla döndü Esrigün ve menekşeleri. "Okyanus değil bura. Köpekbalığı olmaz!"dedi bilmiş bir edayla.

"Ben varım ya ?"dedi Baran oğlanın yanık omzundan bir ısırık alırken.

"Yarı köpeksen hoşt desem anlarsın?"diye mırıldandı Esrigün göz kırpıp.

"Sen yüzerken biz geri dönüyorduk."dedi Baran oğlanı bir anda denize ittirirken.

Dalga sesleri ,gülüş seslerine karışırken  küfürler savuran ıslak oğlana burun kıvırdı Baran.
" Bak gitti yine Türkçe !"



Kıbrıs Rüyası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin