3. BÖLÜM
EVZamanın tutulmadığı bir evrende karşımdaki mavi gözlü canavarla bakışırken duran bu zamanın içinde hangimizin daha yırtıcı olduğunu kestiremiyordum. Bu yüzden onun şaşkın ifadesinden faydalanıp birkaç adım daha attım ve gözlerimi gözlerinden ayırmadan içimdeki nefretle konuştum.
“Bir hoş geldin yok mu Esat Ronan?”
Sözlerim onda soğuk su etkisi bırakmış gibi mavi gözlerini kirpikleri yardımıyla birkaç kere kapatıp tekrar açtı ve oturduğu yerden kalkıp bana doğru yürümeye başladı. Bakışları beklediğimin aksine sakindi ve sanki bu anın geleceğine eminmiş gibi netti.
“Hoş geldin? Gerçekten benden duymayı beklediğin cümle bu mu?” dedi ve tam karşımda durup o mavi gözlerini gözbebeklerime dikti. O gözlerde gördüğüm görüntüler, bende buradan kaçma isteği uyandırırken ona istediğini vermeyeceğimi kendime tekrar edip bir adım daha attım ve şimdi aramızdaki mesafe bir adım bile değildi.
“Elbette duymayı beklediğim cümle bundan çok daha fazlası ama başlangıç olarak ‘Hoş geldin,’ demen kafi sonuçta artık buralardayım,” dedim ve gözlerimi gözlerinden ayırıp içinde bulunduğumuz odanın içine çevirdim. Beyaz duvarlar, siyah büyükçe bir masa ve o masanın parçası olan iki şişme koltuk vardı. Odası beklediğimin aksine oldukça basit ve temizdi. Sanki burası onun gerçekten kullandığı odası değil de rastgele yapılmış bir odaydı.
Esat, “Demek burada kalacaksın?” dedi ve benim odanın içinde gezinen gözlerimin tekrar kendisine dönmesini sağladı. Ona baktığımda yüzünden anlam veremediğim bir ifade vardı. Tek kaşı sözcüklerini destekler şekilde havaya kalkmış sorguç bir tavırla bakıyordu bana. Bense onun sorgulayan tavrına karşı emin olduğum bir netlikle “Evet, burada kalacağım,” dedim.
Esat kurduğum cümleden sonra güçlü bir kahkaha atıp benim bir adım geriye kaymamı sağlarken elimde olmadan gözlerimi kırpıştırdım ve zihnimin içinde bu kahkahaları çözmeye çalıştım. Dalga geçiyordu benimle.
“Hangi sıfatla burada kalacaksın peki, hangi isminle?”
Beklemediğim bir soru onun dudakları arasından dökülüp beni bulurken ağzımı birkaç kere açıp kapattım ama Esat benden önce davranıp sağ eliyle sol kolumu sıkıp beni geriye doğru itti. Bu ani hareketi sendelememe sebep olurken tükürürcesine konuşmaya devam etti.
“Sen kendini ne sanıyorsun? Yıllar sonra geleceksin ve öylece buralarda kalabilecek misin, sence ben seni burada barındırır mıyım?”
Kullandığı her sözcük beni kendi içimde bir ezime uğratırken kolumu onun elinden kurtardım ve gözlerime biriken nefretle baktım buz mavisi gözlerine.
“Ben kendimi bir şey sanmıyorum, zaten olduğum kişiden haberdarım ama görüyorum ki sen bu gerçeği gözden çıkarıyorsun. Burası benim yerim. Benden ne kadar çok yıl almış olursanız olun ben yine yerime geldim hem de o küçük kız çocuğu olarak değil ve sen de bu durumun çok net farkındasın. Bu yüzden korkuyorsun. Benden korkuyorsun Esat Ronan.”
Cümlelerim beyaz duvara çarpıp kırılmış ve karşımdaki iri adamın gözlerinde renklere dağılmıştı. O ise bu renklerin arasından yalnızca mide bulandırıcı bir karartıyı seçmişti.
“Senin kim olduğunu kimse bilmiyor ve sen daha kim olduğunu söylemeye kalkmadan seni öldürür gömerim bir yere. Ayrıca ‘benim’ dediğin yer içindeki her şeyiyle bana ait. Şimdi hangi sebeple buraya geldin bilmiyorum ama yarın burayı terk edeceksin!”
Sözcüklerin keskinliği ve sesinin yükselmesi beni korkuturken bu korkumu ona yansıtmamaya çalışarak gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. 1.85'ten uzun olduğunu düşündüğüm boyu, geniş omuzları vücudunun en dikkat çekici yeriydi. Yüzü ise keskin hatlarla çevrelenmiş, dudakları bir erkeğin normalinden biraz kalın ve bir boya varmışçasına koyuya çalan bir kırmızıydı. Burnu kanının yadigarı gibi düzgün, gözleri ise bakacağı her kızı etkileyebilecek bir şeydi. Maviydi. Bütün umutları, güzellikleri sömürmüş gibi maviydi ama şu anki öfkesinden dolayı gözlerinin rengi açılmıştı adeta beyaza yakın bir maviydi. Kirpikleri saçlarının devamı gibi siyah, uzun ve gürdü. Gerçekten çekici ve yakışıklı bir erkekti ama bunu ötesinde gaddarlaşmış bir kalbi var gibiydi. Bu yüzden ondan bir adım uzaklaşıp yeşil ve sarı karşımı gözlerimi onun buz mavisi gözlerine diktim. Sözcüklerim tane taneydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYSA | Cehennem ♣️TAMAMLANDI♣️
Teen FictionYetişkin İçeriktir! "Sen, önünde dağları eriyen Tanrı değilsin ve ben de Tanrı'nın cennette kovduğu İblis değilim." * Cennetin kapıları üzerime kapanmış demir sürgüleri sertçe çekilmişti ve cehennem; ateşten akan dereleriyle susamış uvzuma şifa olac...