20. BÖLÜM
YAŞAMYaşam, ana rahime bir kan pıhtısı olarak düşerken ömür denilen süreç bir kan pıhtısından daha fazlasıydı. Şimdi göz göze olduğum Esat, binlerce kan pıhtısının varlığıyla gözlerimin içine bakıyordu. Bakışları dalga dalga olsa da gözbebekleri tam gözbebeklerimi hedef almıştı.
“Esat.”
Gözlerimden taşan binbir cümle dilimin ucunda onun ismine dönüşürken oturduğum yerden biraz daha kayıp “Teoman hemşireye haber ver,” dedim ve Esat'ın elini avcumun içine aldım.
“İyi misin Esat?”
Sesim sokak başında oturan binlerce çocuğun neşeli melodisi gibi odanın içine dolarken Esat gözlerini kapatıp açtı ve avucunun içindeki parmaklarımı sıkıp “İyiyim,” dedi. Kısık sesinden dökülen bu kelime o çocuklara binlerce hediye dağıtmışım da boynuma sevinçle sarılmışlar gibi hissettirken dolan gözlerimle birlikte boşta kalan elimi de yüzüne çıkardım. Yüzünün pürüzsüzlüğü birçok insanı kıskandıracak türdeyken yüzünde hafif hafif yer edinmiş olan kısa sakallarını avuçladım.
“Daha iyi olacaksın, hep iyi olacaksın Esat.”
Gözlerinin içinden bir an bile kaçırmadığım cümlelerim onun gözlerinin içine akarken gözlerini yumup açtı ve yutkunup “Sen olursan daha çabuk iyi olurum,” dedi ardından elini kaldırıp yakınında bulunan yüzüme dokunmaya çalıştı. Onu yormamak adına yüzümü avcunun içine bastırdığımda yüzünde zihnimin en derinlerine kazınan bir gülümseme oldu.
O hâlâ benim çocukluğumdu.
Çocukken evimizin içinde ilgiyle izlediğim kişiydi.
Her şeyiyle merak edip örnek almaya çalıştığım abimdi.
Beni kendinden her şartta uzak tutmaya çalışsa da ben onun her şekilde ayaklarının dibinde hareket eden kız kardeşiydim.
Aramızda birlikte attığımız ya da atmadığımız adımların gölgeleri bulunsa da o gölgelerden büyük kırgınlıklar da vardı. Şimdi o gölgelere de kırgınlıklara da sevgi tam sıfır dereceden düşerken kırgınlığımız sıfır, gölgemiz bir dünya kadar uzundu.
Dönencelerin dışındaydı gözlerimiz. Onun mavi gözleri dünyayı değil, karanlıkta kalan bütün evreni simgeliyordu, benim yeşil sarısı gözlerim doğayı ya da güneşi değil onun evrenindeki yörüngeleri temsil ediyordu. Şimdi biz onunla gözgözeyken dünya altıncı günün henüz ilk günündeydi.
Bu ilk gün her şeyin başladığı yerdi. Bir istekti. Benim de isteğim her şeyin yeniden başlamasaydı. Onu affetmek ve iyileştirmek çünkü o tek bu yatakta yatarak hasta değildi. Onun da benim gibi görünmeyen yaraları vardı ve biz o boşlukta döndükçe dünya yeniden oluşacaktı.
“Böyle bakma.”
Esat'ın sesi zihnimin içindeki şairi kalktığı yere oturttururken “Nasıl?” dedim gözlerimi ondan çekmeden. O ise doğurulmaya çalışır bir hareketle sırtını yatak başlığına yaslayıp “Hayata ilk defa gözlerini açmış da ebevynini tanımaya çalışır gibi,” dediğinde içimden gelerek gülüp “Öyle zaten,” dedim ve yüzündeki elimi de diğer elimin yanına yerleştirip kocaman elini iki elime sığdırıp sıktım.
“Bugün...Yani tam birkaç dakika önce yeniden doğdum ben ve şimdi ebevynime bakıyorum, onu tanımaya çalışıyor bana güven vermesini bekliyorum. Eğer bana güven verirse başımı göğsüne yaslamak ve orada uyumak istiyorum.”
Esat, sözlerimle birlikte mavi gözlerini kısıp “Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?” dedi tatlı bir sesle. Onun neyi kast ettiğini bilmeme rağmen “Neyden?” demekten kendimi alamadım. O ise başını yana doğru eğip gözleriyle hızlıca yüzümü tarayıp tekrar gözlerimin içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYSA | Cehennem ♣️TAMAMLANDI♣️
Teen FictionYetişkin İçeriktir! "Sen, önünde dağları eriyen Tanrı değilsin ve ben de Tanrı'nın cennette kovduğu İblis değilim." * Cennetin kapıları üzerime kapanmış demir sürgüleri sertçe çekilmişti ve cehennem; ateşten akan dereleriyle susamış uvzuma şifa olac...