Mehmet Hoca ile birlikte oturduğumuz on beş dakikanın ardından odasının kapısı tıktıklanınca ortamdaki sessizlik gidecek diye içimden şükrettim.
"Gel!"
Mehmet Hoca'nın gel emri ile kapı neredeyse eş değer zamanda açılınca gelen kişiye baktım.
Annemdi.
"Alya iyi misin? Hocanız beni aradı, bir durum olmuş." dedi annem.
Sesinden ne kadar endişelendiği anlaşılıyordu.
Onu daha fazla korkutmak istemediğim için yüzüme içten bir gülümseme ekledim.
"Sadece bir an gerçekte olmayan bir şey gördüğümü zannettim."
Yalan...
O kırmızı boynuz, ucu ok gibi olan kuyruk ve o kırmızı göz.
Gördüğüm şey bir şeytandı, buna emindim fakat bunu burada dillendirirsem annem fenalık geçirir, Mehmet Hoca aklımı yediğimi sanardı.
Ben deli değilim. Sadece şu sıralar fazla halüsinasyon görüyorum.
Tamam, kabul ediyorum.
Bu tür halüsinasyonlar bunama, hezeyan, şizofreni gibi mental hastalıkların en yaygın belirtileri arasında.
Yine de hasta olduğumu sanmıyorum. Hasta olamam.
Hasta birisi gördüklerinin gerçek olduğunu bildiği halde çevresindekilerin mantığına uymayacağını bilerek susar mı?
Cevabı aslında bilmiyorum. Susarlar mı ki?
Kafayı yemek üzereyim ve bunun farkında olarak sadece seyirci kalmak iğrenç bir durum.
Mehmet Hoca, "Alya sen dışarıda bekler misin? Biz annen ile biraz konuşsak iyi olabilir." dedi.
"Tamam hocam." dedim kısık bir ses ile ve yarım saattir oturarak bunaldığım sandalyeden ayağa kalktım.
Mehmet Hoca'nın odasından çıktığımda koridorda birkaç kişinin bana baktığını fark ettim.
Bu hiç hoşuma gitmemişti. Birisinin ,birilerinin, dikkatini çekmek benlik değildi.
Bunu daha çok okulda kendini popüler sanan kızların istediği türden bir durumdu.
Yanıma koridorda kahkaha atarak konuşan, kendilerini havalı sanan kızlar gelince derin nefes verdim.
"İti an çomağı hazırla." diye mırıldandım.
"Bir şey mi dedin canım?" diye soran sarışın kıza baktım ve "Hayır." dedim.
Ağzında olan sakızı şapırdatarak çiğniyor oluşu sinir bozucu değilmiş gibi gülüşü iticiydi.
Hayır, bir insanı gülüşü ile yargılamam fakat bazı zamanlarda insanların gülüşü bile ne mal olduklarını gösterirdi.
"Senin deli olduğunu söylüyorlar." diyen diğer kıza cevap vermedim.
"Sen biraz çekingen misin?" diye soran sakız çiğneyen kıza "Adın neydi?" diye sordum.
"Sen beni nasıl tanımazsın?" diye yükses ses ile isyan eden kıza "Bence de çok ayıp ettim." dedim.
Bana "Evet!" dediğinde güldüm.
"Seni tanımayan bir insan kesinlikle deli olmalı. Ne tesadüf! Ben de öyleyim. Hatta sana bir sır vereyim mi?" diye sordum ve sesimi incelterek konuşmaya devam ettim.
"İnsanlar ile konuşmaktan nefret ederim. Nefret ettiğim şeyleri yapan insanlara ise hayal edemeyecekleri şeyler yapıyorum."
Konuşurken attığım bakışlar kızı ürkütmüş olmalı ki ikisi birbirinin koluna girip gittiler.
"Hangisi daha mal, bilmiyorum." diye mırıldandım ve koridorun beyaz duvarına yaslandım.
Annem yaklaşık yirmi dakika sonra müdür yardımcısının odasından çıkınca ona baktım.
"Deli olduğumu düşünüyor, değil mi?" diye sordum.
Annem yıllarca büyütüp baktığı çocuğunun delirmeye başladığını görmenin verdiği acı ile konuşmaya başladı.
"Öyle şey olur mu? Sadece şu birkaç gündür olan davranışların endişe uyandırıyor." dedi annem.
Sıkıntıyla sol elimin üstünü kaşıdım ve "Çünkü davranışlarım bunadığımı gösteriyor." dedim.
Annem böyle bir durumla ilk kez karşılaşmanın verdiği şaşkınlık ile kendi kendine düşünürken yüzüne baktım.
"Bir doktor ile görüşmeni önerdi. Git eşyalarını toparla. Ben okulun kapısının orada arabayı park ettim. Oraya gel, gidelim." dedi annem.
Durumun ciddiyeti canımı sıkarken "Tamam anne." dedim ve annemin yanından ayrılarak sınıfıma doğru yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember Kırılana Dek
FantasyMitolojik yaratıkların günümüzde de olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Peki mitolojik yaratıkları görememe sebebimiz gözümüzü kapatan bir perdeyse? Mitolojik yaratıkları gördüğünü söylediği için ailesi tarafından doktora götürülen Alya gözünde perde ol...