Evden çıktığımızda sentorun çoktan kalktığını, bizi beklediğini gördük.
"Günaydın gençler." diyen sentora "Günaydın." dedik.
"Cephaneye uğradınız mı?" diye sordu sentor.
Aksel, "Sabah uğrayıp işimize yarayabilecek her türlü şeyi aldım." dedi.
"Biz de diğerleri ile çemberin kırılma süresini ölçtük. Yaklaşık bir buçuk aylık zamanı var." dedi sentor.
"Kamptakileri tek tek tünelden dışarı tahliye edemez misiniz?" diye sordum.
"Buradaki insanların onda dokuzu eğitime yeni başladı. Kamptan çıkarlarsa kolay lokma olurlar." dedi sentor.
"Anlıyorum." diye mırıldandım.
"Hadi siz oyalanmadan gidin." diyen sentorun ardından Aksel yürümeye devam etti.
"Yapmamız gereken çok şey var. Hepsini halledebilecek miyiz?" diye sordum merakla.
"Öyle olmasını umuyorum." dedi Aksel.
O da kendine güvenemiyor, daha doğrusu yapmamız gerekenlerin zorluğundan dolayı endişeleniyordu.
Kampın en kuzeyine vardığımızda Metehan yerdeki tahta kapıları açtı.
Tünele baktığımda oldukça karanlıktı. Tedirgin dolu bakışlarımı Aksel'e baktım.
Aksel ise beni takmadan içeri girdi ve Metehan'a "İçeri gir ve kapıyı kapat." dedi.
"Elimde iki çanta var. Nasıl yapayım?" diye soran Metehan'a Aksel "Çantaları yere koy, Metehan." dedi.
Metehan "Çok mantıklı!" diye bağırarak çantaları yere koyunca Aksel mırıldanarak sabır diledi.
"Ne zaman yere ineceğim?" diye sordum merakla.
"Birazdan çemberin dışına çıkmış olacağız." diyen Aksel ile içimden bu duruma şükrettim.
Daha fazla böyle kalmak istemiyordum. Bu iyi olmuştu.
Metehan kapıları kapatıp yere bıraktığı çantaları aldığında yanımıza geldi.
Kısa bir yürüyüşten sonra Aksel "Çemberin dışına çıktık." dedi.
İlk başta neden bunu dediğini anlamayarak suratına baktığımda Aksel "Tabii istiyorsan kucağımda taşımaya devam ederim." dedi.
"Ha?"
"Ay!"
"Ben şey... Dalmışım. Özür dilerim! Ben şurada müsait bir yerde ineyim."
Aksel dediklerime gülürken Metehan "Kaptan bizi şurada tükür, deseydin Alya." dedi.
Rezillikten yanaklarım kızarırken Aksel beni dikkatlice yere indirdi.
"Yere basmayı özlemişim." dedim.
"Ben de bir hafifledim." diyen Aksel'e "Kendimi kötü hissetirme!" diye kızdım.
"Tamam susuyorum."
"Ya da vazgeçtim susma."
"Neden?"
"Hayatım boyunca hep sessizlikte yaşadım. İlk kez bir arkadaş grubum oldu. Onda da sessizlik istemiyorum."
Aksel ile olan sohbetimize Metehan heyecan ile daldı ve "Bizi gerçekten arkadaş olarak mı görüyorsun?" diye bağırdı.
Çekinerek "Bir sakıncası mı var?" diye sordum.
"Çok sevindim, kız! Sonunda Aksel harici bir arkadaşım olacak!"
Metehan'ın bu dediğine gülümseyerek "Buna sevindim." dedim.
"Ben de Aksel kendi çantasını alırsa sevineceğim." diyen Metehan ile Aksel sırt çantasını Metehan'dan aldı ve "Sadece kızı taşırken taşımanı istemiştim. Söylenmesen olmazdı, değil mi?" diye sordu.
"Olmazdı." diyerek sırıtan Metehan'ı Aksel umursamadı ve yürümeye devam etti.
"Ee bu üç anahtarın bir hikayesi falan var mı?" diye sordum merakla.
Her şeyin bir hikayesi vardır ve anahtarların hikayesini merak ediyordum.
"Génnisi, zoı ve thánatos. Bu Yunanca kelimelerin Türkçeleri sırası ile doğum, yaşam ve ölüm."
Aksel'in bu dediği ile heyecanla "Oha çok güzel." dedim.
"Doğum anlamındaki anahtar Zeus'un alanında olmasının sebebi Zeus'un ilk tanrı olması, tanrıların ve insanların babası oluşundan kaynaklanıyor.
Yaşam anlamındaki anahtarın Poseidon'un alanında olmasının sebebi denizlerin, suyun insana hayat verdiğine olan inanıştır.
Ölüm anlamındaki anahtarın neden Hades'in alanında olduğunu pek konuşmaya gerek yok. Adı üzerinde ölülerin tanrısı.""Neden anahtara ihtiyaç duydular peki? Zaten tırmanması oldukça güç olan bir dağın gizli bir bölümünde." dedim.
Aksel, "Emin değilim. Duyduklarıma göre bir insan Olimpos'un kapısına kadar gelmiş ve içeri gireceksen müdahale edilmiş." dedi.
"Cesaretli biriymiş." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember Kırılana Dek
FantasyMitolojik yaratıkların günümüzde de olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Peki mitolojik yaratıkları görememe sebebimiz gözümüzü kapatan bir perdeyse? Mitolojik yaratıkları gördüğünü söylediği için ailesi tarafından doktora götürülen Alya gözünde perde ol...