Değildim

2.8K 315 37
                                    

Geminin güvertesinde otururken güzel havayı içime çektim.

Saat daha yenice on bire geliyordu ve Küba'ya yaklaşmıştık.

Aksel, "Tanrı Poseidon'un tavırları farklı, değil miydi?" diye sordu.

"Çok hoşgörülü ve pozitifti." dedim.

Metehan yediği simidi yuttu ve "Geminin içine erzak da koymuş. Harika bir tanrı." dedi.

"İşin düşündürücü tarafı da bu. Tanrı Poseidon harika bir tanrı değil." dedi Aksel.

Sıkıntıyla "Ne düşünüyorsun? Savaşta yanlarında durayım diye mi böyle jestler yaptı?" diye sordum.

"Tanrı Hades de görünmezlik miğferini verdi ama tanrı Poseidon çok yardım etti. Düşünüyorum da baban olabilir mi?" diye sordu Aksel.

Metehan bile yemeği yarıda kesecek kadar şaşkınlığa uğraşmıştı.

"Öz babam olsaydı içimde bazı hisler canlanmaz mıydı? Tanrı Poseidon'dan öyle elektrik alamadım." dedim.

Metehan sırıtarak "Aksel'den elektrik alıyor musun?" diye sordu.

Metehan'ın simidini alıp ağzına tıktım ve "Biz asıl konumuza devam edelim." dedim.

"Bilmiyorum, tavırları çok yakın geldi." dedi Aksel.

Kesin bir ses tonunda "Yarı tanrı olduğumu düşünmüyorum." dedim.

"Benimkisi sadece düşünceydi." diyen Aksel'e "Anladım, zaten tanrı Poseidon'un davranışları bana da tuhaf gelmişti." dedim.

Aksel kendisi ile aynı şeyleri düşünen biri daha var diye rahatlarken dışarıya baktım.

Limana gelmiş sayılırdık. Birkaç dakikaya gemiden inebilirdik.

Buradan sonra İngiltere'ye gitmek için yol gidecek olmak içimde bir endişe uyandırıyordu.

Son anahtarı alıp nihayetinde Olimpos'a girebilecek olmak heyecanlandırıyordu.

Kim olduğumu, öz ailemi öğrenecek, kamptakilerin hayatını kurtaracaktık.

Metehan yaşadığına göre Aksel ile ortak gördüğümüz kabus hala gerçekleşebilirdi.

Aksel'in bizim için kendisini feda edecekti.

Buna hazır değildim.

Bunu görmeye hazır değilim.

Aksel'i kaybetmeye hiç hazır değilim.

"Alya gözlerin açık uyuyorsun be kızım. Sana o kadar sabahladın, geç içeride uyu, dedim. Niye dinlemiyorsun?" diye sordu Aksel.

Kararlı bir ses tonunda "Çünkü uykum yok." dedim.

Aksel iç çekti ve "Küba, İngiltere arası uçak on saatten biraz fazla sürer. Doya doya uyursun." dedi.

Gülerek "En sonki uçak deneyiminden sonra uçağa binebilecek misin?" diye sordum.

"Dalga geçme, sizin için katlanacağım." dedi Aksel.

"Uçaktayken yine yaratıklar saldırmaya çalışırsa diğer yolcular ne olacak?" diye sordum.

Aksel, "Başka şansımız yok. O uçağa binip İngiltere'ye gitmeliyiz." dedi.

Derin bir nefes verdim.

Haklıydı.

Kampta hayatı tehlikede iki yüzden fazla insan vardı.

Onların hayatını kurtarmak için en kısa yolları tercih etmemiz lazımdı.

Yoksa çember kırılmadan yetişemezdik.

Gemi hareket etmeyi bıraktığında Kaptan Chen yanımıza geldi.

"Gençler, limana gelmiş bulunuyoruz. Artık burada yollarımız ayrılıyor." dedi.

Aksel çantasını takıp ayağa kalktı ve Kaptan Chen ile tokalaştı.

Onların ardından Metehan ile ayağa kalktığımızda "Her şey için çok teşekkür ederiz." dedim.

Kaptan Chen sanki hiç ölüm tehlikesi yaşamamış, mürettebatından insanlar ve gemisini kaybetmemiş gibi "Ben de bu gemi için teşekkür ederim. Bu gemi bir harika!" diye bağırdı.

"Sevmene sevindim." dedim.

"Şey Kaptan Chen, yanıma biraz yolluk için yemek alabilir miyim?" diye soru yönelten Metehan ile içimden "Klasik Metehan." diye geçirdim.

"Tabii ki, istediğin kadar al." diyen Kaptan Chen ile Metehan simitini aldığı poşete doldurabileceği kadar yiyecek doldurmaya başladı.

Kaptan Chen'e "Küçükken aç bırakmışlar sadece." dedim.

Kaptan Chen bu dediğime gülerken Aksel "Ben de her şey için teşekkür ederim. Sizin yerinizde başkası olsa yaşamıyor olurduk." dedi.

Metehan ağzı kapanmayacak kadar doldurduğu poşetini kucağına aldı ve "Aynen, sağ olun." dedim.

"Gidip yeni mürettebat toplamalıyım, hadi yolunuza gidin gençler." diyen Kaptan Chen ile gemiden indik.

Çember Kırılana DekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin