Korsanlar

2.9K 326 25
                                    

"Gemi ne zaman gelir?" diye soran Metehan'a Aksel, "Bilmiyorum. Sadece yemeğini yemeye devam et." dedi.

Aslı Abla'yı hak ettiği gibi sevdiği adamın yanına gömmüştük ve yasımızı tuttuktan sonra durumların mecburiyetinden dolayı birkaç meyve toplayıp sahile inmiştik.

Şimdi ise geleceği söylenen korsan gemisini sahilde oturmuş, bekliyorduk.

"Bitti ki." diyen Metehan'a kendi meyvelerimden uzattım ve "Yiyebilirsin." dedim.

Metehan benimkileri yerken Aksel "Hiçbir şey yemedin, sen de ye." dedi.

"Aç değilim." diye cevap verdikten sonra Aksel'in de hiçbir şey yemediğini gördüm.

"Sen de yememişsin." dedim.

"İştahım yok." diyen Aksel'in omzuna kafamı yasladım.

Gözlerimi kapattım ve "Kim olduğumu bilmediğim için üzgünüm." dedim.

"Kimliğini senden saklamışlar, bu senin suçun değil." dedi Aksel.

"Bu yüzden yüzlerce insan tehlikeye girdi." dedim.

"Senin yüzünden değil senin kimliğini senden saklayanlar yüzünden oldu." diyen Aksel'in yüzüne baktım.

Bu sözleri oldukça samimiydi ve ne Çınar Abi'nin ne de Aslı Abla'nın ölümünden beni sorumlu tutuyordu.

"Seninle konuşup dertleşmek her seferinde rahatlamama sebep oluyor, teşekkürler." dedim.

Aksel tebessüm ederek "Bu Dünya'da olduğum sürece rahatlaman için elimden gelen her şeyi yapacağım." dedi.

Ortak rüyamızdaki o anı düşünüyordu, biliyorum.

Acaba ben de Aksel'i kaybettikten sonra şu içinde bulunduğumuz durumu düzeltip arkasından gider miydim?

Galiba arkasından gidecek potansiyele sahibim, diye düşünürken Metehan gözüme ilişti.

Bu yaşına kadar tek dostu Aksel'di ve biz adım adım Aksel'in ölümüne yaklaşıyorduk.

Zaten bebekken ailesini ve bugün de Aslı Abla ile Çınar Abi'yi kaybetmişti.

Aksel'i de kaybetmek onu yıkardı.

Ben Aksel'in arkasından gitsem benim için de üzülür mü?

Belki de üzülür.

"Alya." diyen Aksel'e baktığımda gözlerimin dolduğunu hissetmiştim.

"Olmuşla ölmüşe çare yok. Ağlama artık." dedi Aksel.

Gözlerimi elimin tersiyle sildim ve "Sadece duygulanmıştım." dedim.

Aksel bu dediğime gülümserken denizde siyah bayraklı bir gemi göründü.

"Bizim korsanlar geldi." dedim.

Hep birlikte ayağa kalkarken "Başka bir yaratık bize dadanırsa korsanlar ne olacak?" diye sordum.

"Korsanların neredeyse hepsinde perde yok. Diğerleri de olanları hatırlamayacak kadar sarhoş." dedi Aksel.

"Zaten korsanlar birçok lanete, yaratığa inanır." dedi Aksel.

"Anlıyorum." dedim.

Gemi kıyıya demir attı ve aşağıya birçok korsan indi.

Görünüşleri ve tavırları beni ürkütürken Aksel'e sokuldum.

Aksel, en şık görünümlü olanı çaktırmadan işaret etti ve "Kaptan olmalı." dedi.

Onu kafamla onaylarken kaptan olduğunu düşündüğümüz adam yanımıza geldi.

Biraz tökezleyerek "Hi, me and my friends are stranded on this island. We have a place we wanted to go, we were hoping you would take us." dedim.

Söylediklerimin anlamı, "Merhaba, ben ve arkadaşlarım bu adada mahsur kaldık. Gitmek istediğimiz bir yer var, bizi götüreceğini umuyorduk." idi.

Küçüklükten beri yabancı dillere merak sarıyordum ama hiç böyle bir yerde ihtiyacım olacağını düşünmemiştim.

Kaptan olduğunu düşündüğümüz kişi bir şey demeden bize bakmaya devam edince Metehan "Farklı bir dilde konuşmayı denesene." dedi.

Korsanı kısaca inceledim. Çinliye benziyordu.

"你好,我是艾莉亚"

Merhaba, ben Alya demeye çalışmıştım.

"Alya anlamış mıdır?" diye fısıldayan Metehan'a "Bilmiyorum." dedim.

Korsan gülerek "Çinceye çalışman lazım. Kendi adına Arya dedin." deyince şaşkınlıkla ona baktım.

Tükçe bilmesini beklemiyordum.

"Türkçe biliyor muydunuz?" diye sordu Metehan.

"Korsanım ben. Birçok dil bilirim." diye cevap verdi kaptan.

Bizi boşu boşuna uğraştırdı, desenize.

Çember Kırılana DekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin