"Bana kimi anlatmaya çalışabilir ki?"
"Lisa'yı."
"Bak Cass, senin ki sadece bir tahmin. Annemi daha önce hiç görmedim. Onun görüntüsünü beynime sokmasına bir açıklama yok."
"Dean ve Sam'in seni aradıkları günü hatırla. Küçük irena hakkında konuşmalarını. O gün beyninde bir portre oluşmuş olabilir." dedi. Kafamı salladım.
"Haklı olabilirsin." dedim.
"Sığınağa dönmeyebiliriz." dedi bir anda. Nereye gidecektik ki?
"İstersen sana savaş için bir şeyler öğretebilirim." diye ekledi. Açıkcası şuan pek canım bir şeyler istemiyordu. Bakışlarımdan anlamış olacakki,
"Sen nasıl istersen." deyip kalktı. Ardından yürümeye başladı. Beni burada yalnız bırakmakla hayatında yaptığı en doğru kararı vermişti bence. Tabii şimdi bir de insandı değil mi? Çok duyarlı bir mühürlüsün, daha ona nasıl hissettiğini bile sormadın. Aferin sana İrena. İyi iş çıkartıyorsun.
Banktan kalkıp bende ters yönde yürümeye başladım. Sahil havası biraz iyi gelmişti açıkcası, çoğu insan buraya düşünmeye gelirken, ben düşünmemeye gelmiştim.
Dean'i, Cass'i, Sam'i, Larry'i ve daha ortalarda pek görünmeyen ama yakında geliceğini varsaydığım Crowley'i.
Özellikle babamı düşünmemeye geldim. Onun benim hakkımda düşündüklerini, ben burada düşünmemeye geldim.
Özellikle Cass'i düşünmemeye geldim. Onun bana güvenmemesini, ben burada düşünmemeye geldim.
Larry'i ise.. düşünmeye geldim. Bir sonraki hamlesinin ne olacağını, beni bulabilirse neler yapacağını düşünmeye geldim.
En çokta Alisa'yı düşünmemeye geldim. Olayların yoğunluğundan, ne kadar üzülmeye fırsatım olmasada hatırladıkça canım yanıyordu işte. O daha doğmadan benimle konuşuyordu ve benim vücudumu ele geçiriyordu. Bazen o bedenimin içinde hapsolma hissini bile özlemiyor değilim.
Alisa bir Winchester mı olacaktı? Yoksa bir Novak mı? Cass'in bedeninin ismi Jimmy Novak'tı. Şahsen bir Winchester olmasını, ve öyle davranmasını çok isterdim.
Ben düşünceler denizinde boğulmaya yakınken, duyduğum ses tüm hücrelerimin titremesine neden oldu. Fazlasıyla korkuyla bir titreme.
----
Dean'in ağzı-
"Sabahtan beri dönmedi, Sam. Sencede birilerinin endişelenmesi gerekmiyor mu?"
"Hala sahilde gözüküyor. Cass en son orada olduğunu söyledi." dedi Sam. Hadi ama bu kadar olumlu düşünmeli miydin?
"Konumunu hiç değiştirmeden 8 saat kıçının üzerinde oturacak birisi değil!" diye sesimi yükselttim. Öyle birisi değildi çünkü. Masanın üzerinden Impala'nın anahtarlarını aldım.
"Onu biraz yalnız bırakmalısın." dedi Sam.
"Yeterince yalnız kaldı." dedim ve çıkışa doğrdu ilerledim. Arkamdan Cass'in geldiğini hissedebiliyordum. Neden İrena'yı sahilde bırakıp, beni bu duruma düşürmüştü sanki? Sığınağa gelmemek için çok mu kararlıydı cidden? Impala'nın kapısını açıp, çalıştırdım. Ardından sahile doğru sürmeye başladım. Bir yandan kornaya basıyor, bir yandan da sinyal verip yol almaya çalışıyordum. Arada bir Cass'den sakin ol gibi bir şeyler duysamda, pek de umrumda değildi.
-küfür için özür dilerim, ama Dean'in tepkisini belirtmem gerekiyordu, klasik Son of a bitch repliği-
"Orospu çocuğu!" diye bağırdım, önümde ani fren yapan arabaya. Camı açıp bağırdığını duyuyordum, ama arabanın solundan hızlıca geçip gittim. Dörtlülerimi yaktım, umarım birileri acelemin olduğunu anlardı. GPS'ten tam adrese bakıp, sahilde İrena'nın olduğu yere gittim. Ama ortada ne İrena vardı, ne de başka biri. Arabadan inip kapıyı kapattım. Taşlara doğru yürüdüğümde, yerde duran telefonu görüp aldım. Eski telefonlarımdan biriydi, İrena çok telefonla içli dışlı olmadığı için sadece oyun oynayabileceği bir dokunmatik telefon almıştı. Ekran kilidini açıp baktığımda, bir şeytan resmi vardı. Cass'e döndürüp gösterdim.
"Ah sadece biraz yalnız kalmak istiyor öyle mi?" dedim. Sesim fazla yükselmişti. Ardından telefondan son aramalara baktım. Benden binlerce cevapsız arama, Cass'den de zira öyle. Sam ise mesaj bırakmıştı.
"Her ne yapıyorsan veya neredeysen, biraz eğlenmeye bak."
Komik miydi?
Bence değildi.
Cass'e döndüm. Yüzünde o şaşkın ifade vardı. Kaşları kalkmış, gözleri sulanmıi ve ağzı hafif açıktı. Açıkçası böyle komik gözüküyordu ama gülmenin zamanı değildi.
Telefonu cebime koyup taşlardan birine tekme attım. Ayağım ağrımıştı ama umrumda değildi. Telefonumu çıkarıp Sam'i aradım.
"İrena yok!" dedim bağırarak. Bir kaç kere sakin olmamaı söylediğini duymuştum, ama gerisi yoktu. Tekrar arabaya binip, Cass'i beklemeden tüm sahili gezmeye başladım. Ne bir insan, ne de İrena vardı.
Kimse yoktu.
Arabadan indim. Burası bana bir şekilde huzur veriyordu. İrena'nın burada olma düşüncesi bile bana huzur veriyordu. Belki o da biraz huzur bulmak için buraya gelmişti? Benden kaçıp, huzur bulmak için. Geçerli bir sebep. Ne diye dinlemeden ona bağırıp çağırmıştım? Niye Sam'i dinleyip, biraz yalnız kalmasına izin vermiştim? Biraz konuşmak çok mu zordu cidden?
Zaten konuşacak kimsem yoktu.
Birde benimle konuşmak isteyenleri kaybediyordum.
Her şeyi yavaş yavaş kaybediyordum.
Hiç kaybetmiyeceğim dediğim, ailemi bile kaybediyorum.
Babamı bulup, onu bile kaybettim. John Winchester, yanıma geldi. Ve ben onu geri ittim. Hayatım hatalar üzerine kuruldu.
Sanırım tek doğrum İrena'yı yanımda tutmaktı. Ve onuda günden güne kaybediyordum. Belki de kaybetmiştim. Belki de o gitmeyi seçmişti, ve gitmişti. Ve belkide, dönmeyecekti.
Arabaya tekrar binip telefonumu kapattım. Bildiğim bir bara doğru sürmeye başladım. İçecektim. Her kaybedişimde yaptığım gibi, yine içecektim.
Ertesi Gün,
"Bir melek çağırmalıyız, Dean. İrena onlarla iletişime geçmiş olabilir."
"Neden seninle değil?" diye sordum, sonuçta onlar mühürlüydü ve..
"Siz ne iseniz, ben oyum. Benimle iletişime geçmesi imkansız. Bende artık bir insanım." dedi. "Tek korktuğum, hamile olması ve bebeğe zarar vermesi. Beni anlamalısın."
"Artık insansın ve İrena umrunda değil değil mi?"
"İrena umrumda, bahsettiğim ikisini birden kaybetmek."
"Daha hamile olup olmadığını bile bilmiyoruz."
"Ne fark eder?" diye bağırdı Cass. "O şuan yok, ve tehlikede olabilir. Belki Larry bile onu kaçırmış olabilir. Bilmiyoruz, Dean. İrena nerede ne yapıyor, bilmiyoruz."
Kafamı olumsuz anlamda salladım ve evden çıktım. Ne olursa olsun, İrena'yı sağ bir biçimde bulacaktım,
--
Cass'in gözüyle-
Dean evden çıkar çıkmaz, Sam ile birlikte bir depoya gidip, bir ayin düzenlemiştik. Hannah'a ulaşmam mümkün değildi ama onu yanıma çağırabilirdim, değil mi?
"Neden dua etmek yerine bu ayini düzenledin ki?" diye sordu Hannah. Haklıydı. Aklımın ucundan bile geçmemişti,
"Neyseki bende sana uğrayacaktım..." diye ekledi. Muhtemelen içimden geçirdiğim arzuları dinlemiş olmalıydı.
"İrena'yı neden aldıklarını biliyorum.." dedi. Ardından Sam,
"İrena'yı aldılar mı?" dedi şaşkınlığını belirtircesine.
"Kherikion'u kullanıp, orduyu genişletmek istiyorlar..."
Kısa bölüm için özür dilerim ancak, birkaç sağlık problemi yaşıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Winchester'ın Kızı
FanficBir savaş uğruna yaratılmış beden yine bir Winchester'dı. Ancak tarafını seçmekte özgür olan İrena Winchester savaşın tüm kaderini değiştirmekten habersiz, belkide 'yasak aşk'ı yaşamaktadır