Selaaammm :) Yepisyeni bir bölümle karşınızdayım. Valla buraya yazmayı o kadar çok seviyorum ki. Keşke sürekli ilham gelse de paylaşım yapsam ama hem hayatın koşuşturması hem de kurgunun hemen bitmesini istemediğim için biraz sakin ilerliyorum... Her neyse şimdiden hepinize keyifli okumalar dilerim :)
Güneş, yaklaşık bir saattir Ali ve Nida'nın gelmesini bekliyordu. Meraktan çatlamak üzereydi, ne zaman gelecekler diye sürekli onların gittiği yöne doğru bakınıp duruyordu.
Onlar gideli bir saati çoktan geçmişti, fazla uzakta olmadıklarını da biliyordu ama çünkü takip etmeye çalışmıştı ama Mehmet tarafından tıpkı küçük bir çocuk gibi ensesinden yakalanıp yerine oturtulmuştu.
Yaptığı şeyin yanlış olduğunu biliyordu ama merakı da bir türlü rahat bırakmıyordu. Meyra da ondan pek farklı değildi ama Arda ve Yağmur'a ayıp olmasın diye kalkıp gidemiyor hatta Güneş'le bile konuşamıyordu.
Mehmet ve Emir Arda'ya sinir oldukları için asla konuşmuyor, huysuz çocuklar gibi surat asıp duruyorlardı. Meyra da artık konu bulamayınca çadıra girip elinde müzik kutusu ile çıkmıştı. Yağmur, Meyra'nın elinde müzik kutusu ile çıktığını görünce
"Ooo, siz her şeyi düşünmüşsünüz ne güzel" derken Arda da
"Kampa müzik kutusu ile gelmeyen de ne biliym yani" diyerek nişanlısının elini tutmuştu.
Meyra ikisinin de sözlerine tebessüm ederken, Mehmet homurdanmak üzere ağzını açmıştı ama Güneş durumu erken fark edip yanında oturan sevgilisinin ayağına sağlam bir tekme atmıştı. Mehmet laf sokmak için açtığı ağzını acı bir inleme ile kapatmak zorunda kalmıştı.
Güneş, Arda ve Yağmur'un dikkatini Mehmet'in üzerinden çekmek için yine neşe dolu ses tonu ile
"Ay yok bee. Biz kim kamp yapmak kim? Sadece kafa dağıtmak için geldik hepimiz, yatılı piknik bile denilebilir hatta." dediğinde Meyra ve Emir Mehmet'in haline, Arda ve Yağmur ise Güneş'in tavrına kıkırdamaya başlamışlardı.
Meyra müzik kutusunu masanın ortasına yerleştirip ses ayarını yükselttikten sonra battaniyenin altında kollarını açıp davet eden sevgilisinin yanındaki yerine geçip hem aşkın hem de müziğin tadını çıkarıyordu.
Güneş, gözlerini el ele tutuşmuş Arda ve Yağmur'dan çektikten sonra Emir'in Meyra'yı yanına çağırdığını görmesi ile yanında duran Mehmet'e doğru bakmıştı ama O hâlâ sızlayan ayağını ovuşturmak ile meşgul görünüyordu.
"Çiğ köfte, ne olacak!" diye kendi kendine homurdanırken Mehmet mırıltıyı duysa da ne dediğini anlamadığı için sorma gereği hissetmişti
"Bir şey mi dedin?"
"Çok şey dedim ama anlayana işte"
"O ne demek şimdi?"
"Yok bir şey devrem. Çok ağrıyorsa çantada ağrı kesici var git al dedim"
"Devrem mi? Ayrıca ağrıyan ayağımla çantanın yanına gitmem de gerçekten harika bir fikir Güneş."
"Devrem, canım devrem. Malum asker arkadaşı gibi takılıyoruz kaç gündür."
Dedikten sonra hırsla ayağa kalkıp ağrı kesiciyi getirmeye gitmişti. Mehmet ardından şaşkınca bakmaya devam ederken çadırdan çıkan Güneş
Aşağı taraftan el ele tutuşmuş halde gelen Ali ve Nida'yı görünce onların şiir sevgisine gönderme yaparak
"Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı
Benim sizi beklediğim kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYÂL-İ GERÇEK (TAMAMLANDI)
Random"Esmer Güzelim" diye seslenmişti genç adam Yıllar sonra duyduğu o ses tonuna ve hafızasından silmek için gecelerce uykusuz kaldığı o seslenişe kalbinin çarpıntısına engel olamadan bakmıştı Meyra. Bileklerinden kuvvetin çekildiğini ise elinde tuttuğu...