11. BÖLÜM

79 9 21
                                    

24 saat içinde 2 bölüm mü 😜
Aşıyorum kendimi 😅

Ee ne yapalım keyifli okumalar dileyip sizi bölümle başbaşa bırakıyorum 😘

"Esmer Güzelim" diye seslenmişti genç adam

Yıllar sonra duyduğu o ses tonuna ve hafızasından silmek için gecelerce uykusuz kaldığı o seslenişe kalbinin çarpıntısına engel olamadan bakmıştı Meyra.

Bileklerinden kuvvetin çekildiğini ise elinde tuttuğu çay bardakları ile dolu tepsinin bahçenin beton zeminine düştüğünde çıkardığı sesle fark edebilmişti.

"Altemur" diye fısıldarken kalbinin daha önce hiç bu kadar korku ve heyecan ile çarptığını hatırlamıyordu. Dili, beyninden bağımsız olarak söylemişti bir daha ağzıma almam diye yemin ettiği o ismi. Peki ya kalbi... O nasıl hâlâ böyle heyecanla çarpıyordu? Tüm uzuvları O'na ihanet ederken O hâlâ yaşadığı ânın gerçekliğini anlamaya çalışıyordu.

Güneş'in karşısında duran adamın üstüne doğru koştuğunu gören Mehmet O adama dokunacağı ihtimali aklına gelir gelmez koşup Güneş'e yetişerek zor da olsa durdurmayı başarmıştı. Ama elindeki ceviz büyüklüğünde taşı fırlatmasına ve adamın karın boşluğuna gelmesine engel olamamıştı. Adam ikiye bükülürken Emir de rengi atmış Meyra'nın yanına yaklaşarak iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Fiziksel olarak bir şeyi olmadığını anlayınca derin bir nefes alarak onun omzuna dokunduğunda az önce Nida'dan adının Temur olduğunu öğrendiği adam üzerine doğru yürüyerek "Çek lan elini" diye bağırmaya başlamıştı. Kendisi de onun üzerine yürürken dikkatlerini dağıtan ses Nida'dan yükselmişti. "Meyraa" diye bağırarak arkadaşının peşinden içeriye doğru koşuyordu. Onların hemen arkasından da Mehmet'in elinden kolunu zor da olsa kurtaran Güneş gidiyordu. Tam içeriye geçeceği anda Temur'a dönerek. "O taş, beynini yarana kadar durmayacağım. Aklın varsa kaç kurtar kendini." Dedikten sonra hiçbirini umursamadan kapıyı çarpmıştı.

İçeriye geçtiğinde gördüğü manzara ile karşılaşmak ise onu oldukça korkutmaya yetmişti. 3 yıl öncesine geri dönen bir Meyra vardı çünkü karşısında, mutfağa geçmiş raftaki tüm bardakları indirmiş ve "Her yer çok kirli, temizlemek lazım. Yıkayalım her şeyi" diye söylene söylene ağladığının farkına bile varmadan yıkıyordu.

Doktor bu tür krizlerin geldiği zamanda ona yorulana kadar ya da herşeyi kendisi idrak edene kadar dokunmamaları gerektiğini söylemişti. Kızlar da bunu bildikleri için o kendine gelene kadar beklemeye karar vermişlerdi. Nida Ali'ye mesaj atarak hepsini toplayıp götürmesini yarın konuşacaklarını söylemişti. Ali bunu beylere söylediğinde Emir, kesinlikle gitmeyeceğini söylemişti ve başarılı da olmuştu. Onu ikna edemeyen Ali ve Mehmet de her ihtimale karşı bekleme kararı alarak kapının önüne oturmuşlardı. Hesap etmedikleri şey ise Temur'un onlara rahat vermeyeceğiydi.

"Kalkın gidin lan daha ne bekliyorsunuz." Diye çıkışan Temur'u Buğra geriye çekmeye çalışırken ayaklanan Emir'i ise Mehmet durduruyordu.

"Asıl sen çık git. Kimsin nesin belli değil geldin. Allah bilir ne yaptın kıza da bu hâle geldi!" diyerek  karşılık vermişti.

"Benim kim olduğum belli. Meyra'nın tüm çocukluğuyum ben, yeterli gelmezse de 8 yıl boyunca birlikte olduğu, aşkından öldüğü adam Altemur Erginel"

dediği anda Buğra kulağına eğilerek

"Bak kız çok kötü oldu şimdi gidelim sonra yine geliriz" diye fısıldasa da hiçbir işe yaramamıştı.

Duyduklarının şokunu yaşayan Emir ise bunu ona belli etmemek için elinden gelen her şeyi yaparak bağırmaya başlamıştı

"Bana bak Altemur musun nesin" dediği anda cümlesi yarım kalmıştı. Çünkü karşısındaki adam çıldırmıştı.

HAYÂL-İ GERÇEK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin