Merhabaaa cankuşlarım. Hoş geldiniz. Yeni bir bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.
Bölümü okumaya geçmeden önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak sayfanıza ışık olmasını sağlarsanız çok sevinirim.
Hepinize iyi okumalar dilerim.
Sizleri seviyorum.
~~~
GÖNÜL
"Ateşsen yanmaya, yağmursan ıslanmaya, buzsan donmaya, Azrail'sen ölmeye geldim."
Yine Sedat beni eve bırakıyordu. Yine ben ağlıyordum. Ama bu sefer Cihan ile kavga ettiğimiz için değildi. Cihan bana aşık olduğunu söylediği içindi. Evet, Cihan bana aşık olmuştu. Peşinde gölge gibi ölümü sürükleyecek olan bir aşk. Anlattığı geçmişi beni o kadar etkilemişti ki. Şüphesiz annesinin yaşadıklarını anlatırken sesinden akan acı boğazıma düğüm oldu. Yavuz abimin, Hakan'ın ve bazen de o hep utanmaz olan Bulut'un bile karşısında çekinerek durduğu, yer altı dünyasındaki namımızı yürütüyor dedikleri adam gitmişti. Beş yaşındayken giydiği süper kahraman kostümünün içindeki minik oğlan çocuğu gelmişti. Ailesi onun doğum gününde vurulmuştu. Gözlerinin önünde. O, daha beş yaşındayken... Annesinin minik bebeği iken ve babasının aslan oğlu olduğu ve omzunda gezdiği zamanlarda. Bunlar çok ağırdı. Yaşadığı şeyler ve ona dayatılan özellikle de dedesinin yani Hamit amcanın dayattığı şeyler o kadar ağırdı ki bunun bir tarifini beynimi zorlasam da bulamıyordum. İnsanları anlamak ve onlara yardımcı olmak için çıktığım bu yolda, yani psikoloji okumamın ve hatta yakın zamanda bir psikolog olacak olmama tezat ben bunları anlamakta zorlanıyordum. Hissetiğim şeyler o kadar karmaşıktı ki çözemiyordum. Ona karşı bir çekim hissediyordum, bu şu anki hislerimin en gerçeğiydi. Bunu inkar da etmiyorum. Belki de yıllardır beklediğim kişi oydu. Kesinlikle hissettiğim şeylerden biri hoşlantıydı evet ama aşk mı bilemiyorum. Korku! İkinci ve beni ürperten bir diğer his ise korku. Ona daha çok gençken söylenen şey beni çok korkutmuştu. Öldürülebilecek olmak. Ölüm korkusu ile birini sevebilmek. Birini uğruna ölebilecek kadar çok sevmek. Bunlar çok, çok ağırdı ve benim kesinlikle düşünmeye ihtiyacım vardı.
Bunları düşündüğüm zamanlarda ağlamam durmuştu fakat gökyüzünden yeryüzüne hızla dökülen yaşlar durmamıştı. Göz yaşlarım yollarını kaybetmiş ve kurumuştu fakat toprağın her bir zerresi doyasıya ıslaktı. Yağmur yağıyordu. Hayır. Gökyüzü ağlıyordu. Gök gürlüyordu, şimşek çakıyordu. Hayır. Gökyüzü çığlık atıyordu. Ancak bir süre sonra yağmur duracak ve güneş doğacaktı. Hayır. Bu yeni doğan bir umuttu. Duran arabayla Sedat'a teşekkür edip arabadan indim. Kapı çalınmadan açılmıştı çünkü Nermin teyze çöpleri kapıdaki korumaya vermek için çıkıyordu. Onun arkasından içeri girdim ve kimseye görünmeden odama çıktım. Yatağıma oturdum. Sanki beynim durmuş gibiydi. Oturduğum yatakta birkaç dakika kendimi toparlamak için bekledim. Sonra kalkıp kendime kıyafet çıkardım. Duşa girip suyu tenimi yakmayacak bir şekilde açtım ve kaslarıma gevşemesi için izin verdim. Kafamdan aşağı uzun düz bir yolmuş gibi inen saçlarımdan akan suyu havluyla hafifçe kuruladım ve giyindim. Aşağı inip şekerli bir kahve yaptım. Şekersiz kahveyi ciddi zamanlarda ve üzgün olduğum anlarda içerdim. Şekerliyi ise mutlu veya mutlu olmam gerektiği anlarda moralim yükselsin diye içerdim. Neden bilmiyorum ama bir şeyleri ruh halime göre ayarlamak hoşuma gidiyordu. Garip biliyordum. Bilgisayarımı açtım ve mail kutuma doluşan maillere baktım. Birkaç kafe ve bardan iş için zaman takvimi, okul hocamdan konuşmam için gelen tebrik mesajı ve birkaç mağazadan gelen indirim haberleri haricinde önemli pek bir şey yoktu. Hocama teşekkür geri dönüşü yazdım. Gelen sahne tarihlerini ajandama ve telefonuma kaydettim. Gerçekten şu an uğraşman gereken şeyler bunlar mı Canan? Ders kitaplarımı açtım ve son haftanın giremediğim derslerinin ve dolayısıyla çıkaramadığım özetleri için Melis'in attığı notlara göz gezdirmeye çalıştım. Düşünmemiz gereken şeyler var Canan. Mesela Cihan ve bize söylediği şeyler. Birkaç saatimi normal geçirmek istiyordum, düşünmeden yani onu düşünmeden. İyi Canan, adama da böyle dersin. Zaten normal geçirebileceğim son zamanlarımdı. Bu da ne demek şimdi Canan. Kabul edecek misin yani Netflix'e girdim ve izlemediğim sezondan biraz yeni bölüm izledim. Cevap versene ayol. Ne diyeceksin adama? Sıkıldığım için odadan çıktım ve aşağı indim. Deniz'in odasının kapısını tıkladım. Ses gelmeyince içeri girdim ama kimse yoktu. Bu insanlar neredeydi? Cihan nerede ve ne halde acaba şu an?Susturamadığım iç sesim ile odama geri döndüm. Telefonum çalıyordu. Yatağa gidip telefonumu elime aldığımda arayan Deniz'di. Cıvıl cıvıl gelen sesi ile konuşmaya başladı. "Eve geldin mi Canan?" diye sordu. "Evet Deniz geldim." dedim. "Ne olduğunu soracağım ama akşam yüz yüzeyken anlat istiyorum. Akşam holding de bir davet var. Biz de katılıyoruz. Yavuz sana haber vermesi için Nermin teyzeye söylemişti. Hazırlanmak için kuaföre gidiyorum. Hadi hazırsan eve gelip seni alayım." Davet mi? Nermin teyze öyle bir şey söylememişti. Ne giyecektim? İyi ki duş almışım diye düşündüm ve Deniz'e gelmesini söyledim. O gelene kadar kendi elbiselerime ve Deniz'inkilere bakarak bir şeyler bulurdum. Kimsenin neden evde olmadığı belliydi. Herkes davet hazırlığı için holdingde olmalıydı. Cihan da katılır mı? Yok canım niye katılsın ki sadece şirketin yöneticisi. Salak salak sorular soran iç sesime de bugün iyice gıcık olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Teen FictionAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...