Herkesin mi dünyası rengarenk olurdu? Renklerimizi neye göre seçerdik? Hayatımıza dahil olan her bir kişi yeni bir renk mi katardı dünyamıza? Ya da hayatımızdan her çıkan insanla o renge de elveda mı derdik?
Bilmiyorum.
Küçükken rengarenkti benim dünyam. Sonra ben hayatımdaki renklerden en sevdiğimi kaybettim, peşinden diğerleri de onu takip edip gittiler. Çok üzüldüm, günlerce hatta aylarca, yıllarca ağladım. Sonra düştüğüm yerden ayağa kalktım. Gökyüzüne baktım. Kaybettiğim renklerden birini o gün orada kendim buldum. Yola koyuldum, çok çalıştım, çok yoruldum. Ama çok da sevdim. Gökkuşağı gibi eksik olan tüm renklerimi buldum.
Tekrardan ben oldum; o renklerle bir oldum.
Sonra eksik olan tek bir renk kaldığını fark ettim. Kimine göre aşkın kimine göre ise tutku ve ihtirasın rengiydi bu. Onu da aradım. Çok aradım. Buldum da en sonunda. Midemde uçuşan yüzlerce kelebekten anladım bulduğumu. Onun yanında hissettiğim huzurdan anladım; o benim eksik kalan tek rengimdi. Ama unuttuğum bir şey vardı. Tüm renkler birleştiğinde o korkunç ve lanetli olan rengi ortaya çıkaracaktı.
Siyah...
Tüm renklerimi birbirine karıştırdın. Ve bana senden geriye bir tek o renk kaldı. Dünyam simsiyah oldu. Tüm renklerimi bir daha kaybettim. Ve siyahtan geriye eski renklere dönme ihtimalim de kalmadı. Simsiyah oldum ben. Ki ben karanlıktan en çok korkan insandım.
Ben karanlığın ta kendisi oldum.
~~~
Karşıdaki adam sanki ona bağırılmıyormuş gibi sakin bir şekilde hepimizi süzdü. Yavuz abi adamın cevap vermeyen haline daha da sinir olmuş bir halde adamın yakasına yapışarak "Konuşsana Yamaç, sana diyorum." diyerek adamı sarstı.
Kendine geriye doğru çeken adam gömleğini düzeltti. Boğazını temizleyerek "Ben de senin gibi yeğenimin doğum gününü kutlamak istedim abicim." demişti.
Duyduğum kelime ile tüm vücudum gerildi.
"Ne abisi lan? Sen benim kardeşim olamayacak kadar rezilsin." diyen Yavuz abim tekrar adama saldıracaktı. Öne doğru koşan Deniz, Yavuz abimin önüne geçti.
Yavuz abimin kardeşi mi vardı?
Yavuz abim neden kardeşine öyle söylemişti?
"Deniz önümden çekil hayatım. Bu senin karışmaman gereken bir mesele biliyorsun." diyen Yavuz abim, Deniz'in aradan çekilip bir iki adım gerilemesi ile gömleğini düzeltti. Gözlerini karşısındaki ona abi diyen adama dikmiş ve onu resmen gözleriyle paramparça etmişti. Geçen birkaç saniye içerisinde tüm korumalar çevremizde halka oluşturmuştu. Hepsinin biraz önce bellerinde olan silahları şu an ellerinde ve ortada kendinden emin bir şekilde duran Yamaç'a doğrulmuştu. İkisinin arasında duran Cihan biraz öne çıkarak onları birbirinden uzaklaştırdı.
"Bu şerefsiz nasıl bu otele girebiliyor Cihan?" diye bağıran Yavuz abim ile ona döndüm. Sakin kalmaya devam eden Cihan "O da bu aileden biri. Sen ne kadar sevmesen de öyle." diyerek Sedat'a döndü. "Sadece ben mi sevmiyorum Cihan? Sanki sen bu şerefsizi seviyor musun?" diye bağıran Yavuz abimi hiç umursamadı.
Hızlı adımlarla Cihan'ın yanına gelen Sedat'a "Canan'ı benim eve götür Sedat. Ben de biraz sonra geliyorum. Evin etrafındaki adamlara da söyle, gözlerini dört açsınlar. Orası şehir merkezi ona göre." diyerek gözlerini bana çevirdi. Hiçbir itiraz kabul etmeyen yeşil gözleri bana dönünce yumuşak bir hal almıştı. "Hadi Canan, eve git." dediğinde ona doğru adımladım. Onun yanına geldiğimde beni süzen Yamaç'ın gözlerini es geçip Cihan'ın önünde durdum. "Sen ne zaman gelirsin?" diye sorduğumda hafifçe kolumu tutup kulağıma eğildi. Kısık sesiyle "Bunları sakinleştirip geleceğim. Ben gelene kadar uyuma." diyip yanağıma bir öpücük bırakıp doğruldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Ficção AdolescenteAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...