İçten, en içten derin bir yara.
Boynumdan kasıklarıma kadar inen derin bir yarık.
Ruhu bedenden ayıracak şiddette bir ağrı...
Kalbimin dört odası, her biri düşman kesilmiş birbirine, içimde var olan bir harp.
Ciğerlerim, dallanmış zehirli bir sarmaşığın altında eziliyor, bir adamın boğazına yapışan yılan gibi o sarmaşığın zehrine maruz kalıyor.
Sarmaşık biraz daha, biraz daha sıkılaşıyor, nefesim daralıyor. Zehrini yavaş yavaş ciğerlerime akıtıyor. Ciğerimin bir hücresinden bir diğerine peçeteye değen su damlası gibi ulaşıyor, yayılıyor.
Ta ki tüm ciğerlerimi yapışkan, sarı, iğrenç zehir kaplayana dek...
Ciğerlerimin arasındaki hava kabarcıkları kapanıyor, ciğerimin iki tarafı, önü arkası birbirine tutuluyor. İçinde hava kalmıyor, ve sadece zehir kasesine düşmüş küflenmiş, çürümek üzere olan bir et parçasına dönüyor. Nefes alamıyorum ve ölüyo...
~~~
"Çünkü bilirsin ki bir ilişkinin temelinde güven yatar. Ve eğer güven sağlam olmazsa o bina çöker, yıkılır. Tıpkı benim sana olan güvenimin bu gece başıma yıkıldığı gibi..."
Cümlemin bitmesi ile toprak rengi gözlerimi Cihan'ın içime güzelliğiyle yosun gibi yapışan yeşil gözlerine diktim. İlk birkaç saniye abim de Cihan da öylece bakakaldılar.
"Ee, Türk dizi klasiği oldu bu."
Ortadaki sehpanın çevresinden dolanıp yanıma gelen Yavuz abim kolumu yavaşça tuttu. Az önce tüm öfkesini kusan sesine inat tüm sakinliğini üzerine bir battaniye gibi alan sesiyle "Çiçeğim, hadi otur da sakince konuşalım." dedi ve yüzüme sabitlediği bakışlarıyla benim bir tepki vermemi bekledi.
Geriye doğru bir adım atıp kolumu elinin esaretinden kurtardım. Kafamı sağa çevirip onun benimkinden daha koyu olan gözlerine bakıp "Sakince. Sakince öyle mi?" küçümser bir gülümseme kondurmak amacıyla dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Sen neden az önce sakin bir şekilde konuşmuyordun da şimdi benden sakince konuşmamı bekliyorsun Yavuz abi?" kafamı Cihan'a çevirdim. "Çünkü konu sakince konuşulabilecek bir şey değil, değil mi? Basit şeyler miydi konuştuklarınız? Ben ne kadarını duydum sizin haberiniz var mı?" işaret parmağımı hızla soldan sağa doğru çekerek "Tamamını... Konuştuklarınızın tamamını duydum. Kusura bakma ama hiç de sakin olamayacağım." dedim ve Kehribar'a döndüm.
Bakışlarımın üzerine dönmesi ile oturduğu yerde doğrulan Kehribar biraz çekingen ve benim burada ne işim var gibi sorgular bir şekilde bana bakıyordu. "Eve ne zaman geldiniz Kehribar?" diye sorduğumda gözleri Cihan'a döndü. Ben bu soruya cevap vereyim mi diye izin alan bakışları Cihan'dan onay almış olacaktı ki "Çok olmadı yenge, bir buçuk gibi eve geldik. Oturup içmeye, konuşmaya başladık işte." masanın üzerinden pahalı bir markanın son modeli olan füme rengi telefonunun ekranını açıp bana çevirdi."Bak saat ikiyi otuz dört geçiyor, bir saattir evdeyiz." dedi ve kadehinden bir yudum aldı.
Ben yatağımdan kalktığımda saat iki gibiydi. O zaman gerçekten de konuştuklarının neredeyse tamamını duymuştum. Kaçırdığım bir şey yoktu.
Sevgilimin benden sakladığı daha fazla bir şeyler olmamasını içimde binlerce kez dileyip uçlarındaki ipi serbest bıraktım. Bir uçan balon misali dileklerim göğe tırmansın ve gerçek olsun istedim.
"Canan, benimle yukarı gelir misin lütfen? Düzgün bir şekilde konuşalım sevgilim." kafamı yana doğru eğip gözlerimi kıstım. "Hayır, seninle yukarıya falan gelmeyeceğim. Burada abimin ve Kehribar'ın yanında konuşacağız. Baş başa kalırsak bana doğruları söyleyeceğini nereden bileceğim?" benim dudaklarımın arasında Cihan'ın kalbine saplanan ilk ok buydu. Yüzü dalgalandı, gerçekten mi der gibi suratıma baktı. Kalbi kan kaybetmeye başladı. Bir şey söylemek için dudaklarını araladı, bir şey demeden geri kapadı. Benim dudaklarımdan firar eden sözlerle kafasında dağılan kelimeleri toparlamak ister gibi birkaç saniye derin nefes alıp verdi. Sakinleştiğine emin olduktan sonra "Peki tamam. Sen nasıl istersen öyle olsun. Ama ben sana asla yalan söylemem. Bunu biliyorsun değil mi?" dedi ve arkasındaki koltuğa oturdu. Sesindeki 'bildiğini biliyorum sevgilim' şeklinde arka tonda çalan şarkı kulaklarıma hafif bir rüzgar uğultusu gibi geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Genç KurguAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...