Merhabaaa cankuşlarım, hoş geldiniz. Bu kurguyu yazarken yazmaktan korktuğum, her bir kelimesi içime oturan birkaç bölümden birisi de bu bölüm. Sindire sindire okumanızı ve her cümleyi düşünüp hissetmenizi çok isterim.
Sol alt köşedeki yıldıza dokunarak sayfanıza ışık olmasını sağlayın.
Sizleri seviyorum.💚
İyi okumalar diliyorum.
~~~
Cihan ÖZKAN'dan
İçimde kopan kıyamete rağmen duygusuz, mimiksiz durmak veya göz pınarlarımda duran ve taşmayı bekleyen o yaşları içerimde tutmak çok ama çok zordu. Hala dakikalar önce yaşananları idrak etmeye çalışırken bir an önce şu sorgu odasından çıkmak, defolup gitmek istiyordum.
"Vretislav hakkında konuşmamak da kararlısın yani Cihan ÖZKAN veya nam-ı değer Kül mü demeyelim?"
Dakikalardır aynı ima yapılıyordu ve ben aynı tepkiyi veriyordum. Soğuk bir şekilde gülümsedim. "Kül," dedim imalı bir şekilde. "Benim Kül olduğuma dair bir kanıt, belge veyahut başka hiçbir şey var mı elinizde?" Adam kaşlarını çattı. "Senin Kül olduğunu herkes biliyor." dedi itirazla. "Ama siz herkes değilsiniz değil mi?" dedim sakin bir sesle. "Siz kanıtlarla, belgelerle çalışan resmi bir kurumsunuz ve öyle kulaktan kulağa fısıldanan şeylere inanmazsınız. Ayrıca Van Gölü canavarını da herkes biliyor ama gerçekte var mı yok mu bilemiyoruz." Karşımdaki sandalyede oturmuş ve dakikalardır beni sorgulayan adam sıkıntıyla derin bir nefes çekti içine. "Peki, madem konuşmayacak ve su götürmez olan gerçekleri yok saymaya devam edeceksin, sana şöyle anlatayım." Başını eğdi ve tehditkar bir gülümsemeyle bana baktı. "Ya Vretislav hakkında bildiklerini söyleyip buradan çıkar gidersin ya da biz Canan AKSU'yu bir mafya çetesine yaptığı yardım ve yataklıktan sorguya alırız. Kızınız da artık ne yapar bilemiyorum."
Kızımız...
Bizim kızımız. Bizim bir kızımız mı vardı? Kız mıydı? Kalbimin bir çiviyle delindiğini hissettiğimde zorlukla yutkundum ve fısıldar gibi bir şekilde "Kızımız," dedim. Aklım almıyor, kalbim atmıyordu. Dilime yabancı olan bu kelime kalbime de tanıdık değildi.
Sakin kalamasam da sakin kalmaya çalışmalı ve ne Canan'a ne de karşımda oturan adamın söylediğine göre kızımızın başına bir şey gelmemesini sağlamalıydım. Canan'ın tehlikeye girmesi en son isteyeceğim şey bile değildi o yüzden hızla konuştum. "Bir anlaşma yapacağız." dediğimde adam kazanmanın sevinciyle gülümsedi. Ben ise beş yaşımda mağlup olmuştum ve bu kaybetmişliğe çoktan alışmıştım. Ancak ve ancak kaybettiğim şeyleri geri kazanmak veya elimdeki şeyleri kaybetmemek de benim amaçlarımdan biriydi. "Nasıl bir anlaşma?" diye sorduğunda dirseklerimi masaya dayayıp adama doğru eğildim. "Ben size Vretislav'ı vereceğim." Adamın gözleri ışıldadığında geri çekildim. "Bunun karşılığında da siz Canan ile bundan yıllar önce yaptığınız, onu tehdit ederek attırdığınız imzayı taşıyan anlaşmayı bana vereceksiniz." Düşünceli bir şekilde bana baktı. "Yani kendin için bir şey istemeyeceksin, listenin peşine düşmemizi engellemek falan istemeyecek misin?" Kafamı iki yana salladım. "Listenin peşine düşmeniz sikim de bile değil, onu alamazsınız zaten." Özgüvenli konuşmamla kaşları havalandı. "Vretislav'ı alırsınız, Canan'ın ayağına taktığınız o prangayı çıkarırsınız. Bu kadar basit." dedim artık sıkıldığımı belli eden bir şekilde. "Hala Canan'ı seviyor musun yani, senden yıllardır öz be öz çocuğunu saklayana kadının özgürlüğünü mü istiyorsun? Sen bize vereceğini söylediğin kozun büyüklüğünün farkında mısın ÖZKAN? Vretislav piçinin bu ülke için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu herkes biliyor. Ve dediğin gibi o adamı bize verirsen karşına ne kadar çok düşman alacaksın farkında mısın sen? Ya da bize vermek yerine başka bir ülkeye satarsan o adamı, ne kadar para alabileceğini hiç düşünmedin mi sen?" Ensemi kaşıdım. "Bak," dedim karşımdaki adamın gözlerine gözlerimi saplarken. "Ben mafya babası da olsam, sizin tabirinizle Kül de olsam ülkeme ihanet edecek hiçbir şeyi yapmadım, yapmam. Kendi menfaatimi ülke menfaatinin önünde tutmam. Ama," dedim işaret parmağımı kaldırıp. "Sevdiklerimin canıyla, özgürlükleriyle sınanırsam o ayrı." Gülümsedim. "Holdinglerimde, diğer işlerimde de ülkenin polisiyle, askeriyle ortak çalıştım. Kimse arkasında bir destek olmadan bu kadar yükselemez. Ben de tek başıma çıkmadım buralara. Örnek verelim bir tane: Yunanistan'daki uyuşturucu ağını üstlenmemi isteyen sizdiniz, bilgi alabilmek için. Bu ülkenin içinde dönenleri öğrenebilmek için, bir nevi ajanlık gibi. Sizin işinize yarayanları size verdim, kendi işime, intikamıma yarayanları ben aldım. O derin devlet denilen olay var ya, ben onun bir parçasıyım. Çoğu yer altı dünyasındaki kişi gibi. O yüzden teklifimi üstlerine ilet, kararınızı verin. Senin de dediğin gibi Vretislav'a talep çok." Ayağa kalktım. Benim ardımdan adam da ayağa kalktı. "Vretislav'ın senin elinde olduğunu nereden bileceğiz?" Kapıya doğru ilerledim. "Bilemezsiniz." Ve sırtım adama dönükken tekrar konuştum. "Ayrıca bana yaptığınız ihaneti de yazdım bir kenara. Onun da zamanı gelir elbette." İhanetin ne olduğunu onlar çok ama çok iyi biliyorlardı. "İhanet değildi. Annen yani Mel-" Yıllardır yüzüme baka baka söyledikleri yalanları düşündüğümde midemin bulandığını hissettim ve adamı dinlemeden kapıya sertçe vurdum. Demir kapıdan yankılanan ses adamın sesini bastırdı fakat mide bulantıma karışan kalbimin dalgaları gitgide artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Novela JuvenilAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...