Bölüm34:Cehennemin Parolası

321 12 5
                                    


Merhabaaa, yeni bölümle karşınızdayım. 

Bölüme başlamadan köşedeki yıldızı parlatıp sayfanıza ışık olmasını sağlarsanız çok memnun olurum. Ve şimdiden oylarınız için teşekkür ederim.

Satır aralarında buluşacağımız bir bölüm olması temennisi ile hepinize iyi okumalar.

~~~

Bir gece gidip bir gün geldiğinde, yıldızlar yerini pamuk tarlalarına bırakınca, gözler uykuya veda edip umuda göz kırptığında...

Bir melek yeryüzüne indiğinde, meleğin kanadından kopan tüy bir bebeğin yüzüne düştüğünde ve şeytan o tüyün ucunu yakıp iyiliğin ipinin ucunu tutuşturduğunda...

İyilik gidip kötülük gelmezdi. Yanlışlar birer birer doğruya dönmezdi. Gidenler unutulmaz, gelenler sevilmezdi. Düşenler kalkamaz, yaralar kabuk tutmazdı. İzler geçmez ve izi bırakanlar ölmezdi, ölemezdi. Çünkü anılar ölümsüzdü.

Bu fani dünyada bir tek onlar ölümsüzdü.

~~~

Cihan'ın ormanı topraklarımla anlık olarak kesiştiğinde hissettiğim bilinmezlik gerginliğiyle yutkunurken Cihan parmağını ekranın üzerinde kaydırdı.

"Çok beklettin be Atıf ÜNAL."

"Acele etmeyi pek sevmem. Bilirsin ki acele işe şeytan karışır derler, ."

Cihan'ın tok sesiyle dediği ismin ardından dilim lal olurken öylece Cihan'a bakakalmıştım. Şimdiye kadar benim için sadece duyduklarımdan dolayı var olduğunu bildiğim o insan, Atıf ÜNAL, şu anda Cihan'ın elinde tuttuğu telefonun ardındaydı. Sesi, anlatılan masallardaki kötü karakterleri düşündüğümde aklımda canlanan ve zihnimin duvarları arasında yankılanan o korkunç sesin ete kemiğe bürünmüş hali gibiydi. Sigaranın kalınlaştırıp, içindeki zehrin ardında bıraktığı zifte bulanan ses telleri yılların altında ezilmiş bir mayındı. Uğultulu bir rüzgar, yaşlı ama yaşının getirdiği tokluk hakimdi. 

Cihan, konuşmayı büyük ihtimalle Hakan ve Kehribar'ın da duyması için hoparlöre alırken elindeki telefonu ortada duran üzeri cam kaplı sehpanın üzerine bıraktı. Kaşları çoktan çatılı olan Cihan çakmak yeşili gözlerini telefonun ekranından ayırmazken kendinden emin bir sesle konuşmaya devam etti. 

"Ee, neden aradın o zaman? Sesimi duymayı mı özledin?" diyip durdu. Karşı taraftan yapmacık bir gülme sesi gelirken gözlerimi Hakan'a ve Kehribar'a doğru çevirdim. Kehribar, Cihan'ı pür dikkat izlerken Hakan ayakta olduğu yere çivilenmiş gibi duruyordu. Elindeki telefona bakarken gözleri arada Cihan'a da değiyordu.

"Eh o da var tabi, seni de özledim. Ne zamandır görmüyorum seni, kim bilir ne kadar büyüdün? Fuat'a benziyor musun hala? En son gördüğümde babana çok benziyordun." 

Cihan sol elini yumruk yapıp yavaşça dizine vururken gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Atıf'ın bilerek böyle konuştuğunu biliyor olmalıydı. Araması zamanlı ve planlıydı. Onu davet gecesinden önce arayıp psikolojik baskı yapacak ve elinden ne kadarı gelirse Cihan'ın zihnini bulandırmaya çalışacaktı. Ama Cihan'ın buna izin vereceğini zannetmiyordum ki öyle de oluyordu.

"Benziyorum hala, ama anneme daha çok benziyorum Atıf. Gözlerimi hatırlıyor musun? Anneminkilerle birebir aynı olan gözlerimi..." Cihan'ın aralanan dudaklarından dökülen sözlerle karşı taraftan derin bir iç çekme sesi yükselirken benim gözlerim Cihan'ın yüzünde dolandı. Dilini acı anılar dolu kaba batırıp o acı da yanmayı umursamadan Atıf'ın karşısında sapasağlam durmaya çalışıyordu.  Acı onu yakıyordu, o da kendiyle beraber karşısındaki adamı da aleve veriyordu. 

Kaderin Kırmızı İpiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin