Merhabaaa canlarım. Hoş geldiniz.
Yeni bir bölümle karşınızdayım, umarım beğenirsiniz.
Bölümü okumaya geçmeden önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak sayfanıza ışık olmasını sağlarsanız çok sevinirim.
Hepinize iyi okumalar diliyorum.
Sizleri seviyorum.
~~~
Kimlikler Ve Kimsinler
"Zaten yok olan annem. Varlığı yokluğundan beter olan annem."
Merdivenlerde o önde ben arkada yavaş yavaş basamakları tırmanıyorduk. Heybetli vücudu içinde olan takım elbisenin içinde çekici duruyordu, dün giydiği siyah takımın aksine bugün giydiği takım lacivertti. Yok ya, siyah daha çok yakışmıştı. Ama bu da fena olmamış şimdi he. Ne giyse yakışıyor zaten. Biliyor musun hiç fark etmez. Her bir basamağı çıktığımızda benim de heyecanım yukarıya doğru tırmanıyor, odamdan ne çıkacak merak ediyordum. Ya bu dağ kaçkını ceset falan sakladıysa odama diye düşünmekten de kendimi alamıyordum. İki yıldır bir ölüyle yaşamak. Ah tanrım düşüncesi bile çok ürkünçtü! Çok merak iyi değil Canan bak bok da çıkabilir yani. Pisleşme iç ses. Doğru tabi çünkü ceset daha iyi bir tercih.
Odanın önüne geldiğimizde cebinden elini çıkartıp kapıyı yavaşça açarak içeriye girdi. Onun ardından girdiğim odamın kapısını kapattım. Gözlerini yüzüme gezdirip sonra odama çevirdi ve dikkatle inceledi. Ben de onunla birlikte odamı hiç görmemiş gibi inceledim. Üç yılda bu odaya çok alışmış, güzel bir şekilde yerleşmiştim. İlk zamanlarda benim için çok zordu bu eve, bizimkilere alışmak. Ama zamanla hepsi abim, ablam gibi olmuşlardı. Zaten hatırladığım hayatımın tamamında benimle olan Deniz'im bana her zamanki gibi bu konuda da çok yardımcı olmuştu. Odanın ortasında çift kişilik yuvarlak bir yatak vardı. Bilerek yuvarlak istemiştim, diğerleri çok sıradandı ve ben de bir farklılık olsun diye düşünmüştüm. Yatağımın arkasındaki duvarda Mert'in bana hediye olarak çıkarttırdığı minik onlarca fotoğraf vardı: doğum günleri, piknikler, tatiller, lisede çektiklerimiz hatta birinci sınıfta çekildiğimiz bir fotoğraf bile vardı.
Babam çekmişti.
Yatağın yanında minik bir şifonyer onlara çapraz tarafta ise geldiğimde duvara monteli olan bir kitaplık duruyordu. O kadar güzeldi ki o kitaplık gördüğümde bayılmıştım. Sadece renginin beğenmemiş ve beyaza boyamıştım. İstanbul'da ilk defa çalışmak istediğimde bir kafede birkaç şarkı söylemiştim. İlk kazandığım parayla kendime alışveriş merkezinde gördüğüm ilk kar küresini almıştım. İçinde minik bir kız vardı. Bale yapıyordu. Bu eskiyi unutmak için yaptığım ilk adımdı. Kırılan kar küremin yerine ben, kendi paramla yeni bir kar küresi almıştım. Benim için değeri tahmin bile edilemezdi.
Yanımda dikilerek gözlerini odamda gezdiren adamın söyledikleri geldi aklıma. "Ben maddi şeylere anlam yüklemem Canan." Yattaki gece bana böyle söylemişti. Bense onlarca anı kutusu biriktiren her ilk olan şeyi saklayan, bir anı canavarıydım. Ne kadar zıttık bu konuda.
"Odanı sen de mi ilk defa görüyorsun? Çık dışarıya da eşyamı alıp gideyim. Ama istersen odada biraz daha durabiliriz tabi, sen bilirsin." Çapkınca sayılabilecek bir cümle ve serseri bir gülümseme. Gözlerimi kaçırmadım ve dik dik ona baktım. "Neden duralım ya odada seninle baş başa? Tövbe tövbe! Hadi ne eşyan varsa al da git odamdan." Sona doğru sesim titremişti. Neden onun karşısında böyle olduğumu anlayamıyordum. Sanki onun o yeşil gözlerine baktığımda içimdeki tüm gücüm ucu bucağı olmayan bir ormanda kayboluyordu. Kaşları çatıldı. Zaten uzun süredir çatılmayınca bir garip hissetmiştim. Sert bir şekilde ve itiraz kabul etmezcesine konuştu. "Dışarı çık Canan. Senin yanında eşyalarımı sakladığım yerden almayacağım." Yutkundum ve kollarımı göğsümün üzerinde topladım. Kafamı hafifçe yukarı kaldırırken gözleri bir an olsun gözlerimden ayrılmadı. Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapadım. Attığım adımla odanın sıcaklığının fırladığına yemin edebilirdim. Aynı anda dudaklarımızı yaladık. Pek kendinden emin olmayan bir sesle inat etmeye devam ettim. Bir gün bu inatçılığımdan başıma bir iş gelecekti ama neyse. "Çıkmıyorum ya, benim odam değil mi? Hem ne bileyim senin benim odamı karıştırmayacağını. Al da git işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Novela JuvenilAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...