Merhabaaa cankuşlarım. Hepinize nasılsınız diye bile sormaya korkuyorum. Tek bir dileğim var, o da hepinizin iyi olması. Umarım hepiniz iyisinizdir, fiziken. Psikolojik olarak hiçbirinizin iyi olmadığını tahmin etmek pek zor değil. Depremi bizzat merkezinde Kahramanmaraş'ta yaşamış biri olarak. Sürekli sallanırken ve sallanıyormuş gibi hissederken, neyse. Sorduğunuz, merak ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Aranızda evinde misafir etmek isteyecek kadar güzel kalpli insanlar varmış, çok ama çok minnettarım. Ben ve ailem şu anda iyiyiz. Diğer evler gibi evimiz yıkılsa da hepimizin can kaybı gibi can kayıplarımız olsa da ailemle bir arada ve sağlıklıyız. Buna şükretmekten başka bir şey de gelmez zaten elimizden. Hepimize çok ama çok geçmiş olsun diyorum. Kayıplarımız için baş sağlığı ve yaralılarımız için de acil şifalar diliyorum. Bu süreci de kısa olmasa da ülkece atlatıp tekrar güzel günlere kavuşma ümidiyle yaşıyoruz. İyileşeceğiz, iyi olacağız. Umudunuzu kaybetmeyin.
Yazı yazmak, hislerimi anlatabilmek ve zihnimdeki sahnede canlanan karakterleri var edebilmek benim en huzurlu, en konforlu hissettiğim alanım. Üniversiteler uzaktan eğitime dönmüşken ve evden çıkamayacak durumdayken de tek yapabileceğim şey yazmak. Bu yüzden yine burada, bu kitabın satırları arasındayız. Hüzünlü kalbinizde belki bu satırları okurken küçük bir umut yeşerir, belki dudaklarınız kıvrılır. Yazmak, benim için yaşamakken yazdıklarımı okuyanları da yaşatmak demek. Her bölümün sonuna yazdığım o cümleyi belki de ilk kez bu kadar hissediyorum. Kalbimin sizinle olduğunu, ruhumun da sizinle olduğunu.
Sizleri seviyorum.💚
İyi okumalar diliyorum.
~~~
Yıkık dökük bir evin içerisinde ses çıkarmaktan korkar gibi parmak uçlarında yürüyen bir kadın. Ayağına batan cam kırıkları var. Çatlamış duvarlar ve çerçevesi kırılmış tablolar... Yıkık dökük ev benim zihnim. Cam kırıkları hayallerimin parçaları. Masada duran bir kadeh. Kadın oraya ilerliyor ve kadehin içindeki bir yudum kırmızı şarabı içiyor. Şarap mı zehir mi bilinmez fakat yakıcı olduğuna ve boğazımdan aşağıya sürünerek indiğine eminim. O ise aklıma başka birileri tarafından aktarılan o zehirli vesvese. Vücudumda değdiği her noktayı karıncalanmasına sebebiyet veren türden bir şüphe uyandırıyor. Kalbim ona güvenip böyle bir şey yapmaz çığlıklarını basarken bu çığlıkların aklıma ufacık bir tesiri bile yok. İnanmıyorlar. Nasıl inansınlar ki? İnanamazlar. Çünkü daha önce inandıklarında şu anda yıkık dökük olan o ev sapasağlamdı ve o evin bu hale dönmesini sağlayan o inançtı. Yıkılan şey yerine belki gelirdi ancak kaybolanı bulmak zordu. Ben yıkık dökük olan o evde ona olan inancımı kaybetmiştim. Tek başıma da bulabilecek gibi değildim. Yorgundum, halsizdim ve tükenmiştim.
Gözlerimin üzerine kapanan o karanlık örtü yavaşça aralandığında baş ucumda duran kişinin yüzü net değildi. Birkaç kez kırpıştırdığım göz kapaklarımın ardından onun Yamaç olduğunu anladım. "Derin derin nefes al Alev." Derin bir nefes almaya çalışsam da kalbimin yangını ciğerlerimi de tutuşturuyordu. Yavaşça doğruldum ve Sahra Çöl'ünden farkı kalmayan dudaklarımı yalayıp "Vera," dedim. "Babasıyla beraber." demişti biri ancak zihnimde öyle bir uğultu vardı ki bu ses kime ait anlayamamıştım. Ellerimle gözlerimi ovaladım, suratıma doğru uzatılan bardağı alıp tepeme diktim. Bardağı bana uzatan ele geri verirken ayağa kalktım. Odadan sesler yükseliyor, birileri bir şeyler söyleyerek beni telkin etmeye çalışıyordu. Hiçbirini dinlemeye bile yeltenmedim ve hızla metal kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda yüzüme çarpan soğuk hava tüm vücudumun baştan aşağıya ürpermesine sebep oldu. Gözlerim bir aslanın ormandaki avını araması gibi bahçede dolaştığında bahçeye girişi sağlayan neredeyse iki buçuk metre uzunluğundaki siyah demir kapının oradaki kişiye odaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Novela JuvenilAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...