Hoş geldinizzz.
Oy vermeyi ve düşüncelerinizi, hislerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
Satır aralarında buluşalım olur mu?
~~~
Bu kez şeytanlar tiyatro sahnesindeydi. Var oluşlarının sırtında taşıdığı kötülüğe kamburken onun üzerine bir palto atmışlar, tüm iyi özelliklere bürünmüş bir suretle oradalardı. Kötülüklerini maskelemiş, günahlarını gömmüş bir şekilde. Kırmızıyı kapatacak güçlü bir boyanın altındalardı.
Seyirci koltuklarının tüm biletleri meleklere satılmış, tek bir boş yer kalmamıştı. Melekler karşılarındaki piyesi izliyordu, merakla. Yüzlerinde bir gülümseme, kalplerinde iyiliği gördükçe şahlanan bir nur var. Her birinin gözlerinden çıkan beyaz ışık, sahnede şeytanların üzerinde birleşiyor; cam kırıkları gibi dağılıyor ve bu döngü sonsuza kadar devam ediyor.
Yeniden, yeniden ve yeniden...
Şeytan oynadı, melek izledi. Şeytan söyledi, melek inandı. Şeytan kordu, melek yandı.
Şeytanlar, iyiliğin koynuna girdi. Şeytanlar, meleklerle sevişti. Melekler,kötülüğe gebe kaldı. İyilik, kötülüğü rahmine aldı, kanlı bir çarşafla doğurdu, dünyanın üzerine örttü. Şeytanın yetim çocukları şu an aramızda, belki de en yakınımızdaydı. Hatta belki de içimizdeydi.
Biz oyduk, meleğin doğurduğu şeytanın yetim bıraktığı tohumu...
Aynada gördüğümüz sıfat o olabilirdi. Olmaması için bir sebep yoktu.
~~~
"Kül, Korhan SUSTALI bir hafta önce öldürülmüş. Silah üretimi işinin başına da kızı geçmiş. Yer altındaki SUSTALI namını kızı sürdürecekmiş. Ela SUSTALI. Türkiye'de, hatta senin evine gidiyormuş şimdi. Seninle görüşmek istiyor. Ela lan Ela, eski sevgilin. Babası gidince mafya olup geri döndü kız."
Orman. Yüksek bir yerden baktığında tüm ağaçların el ele verip birbirini sarıp sarmaladığını gördüğün an hissettiğin yalnızlık ve sanki yeryüzünü o ormanı oluşturan ağaçlarının yeşiliyle örtülü olduğunu sandığın, o ormandan başka kaçacak bir yer olmadığında boğazına yapışan o tutsaklık. Yapraklar birbirinden farklı, açıktan koyuya doğru giden uçsuz bucaksız bir renk skalası.
Her bir ağacın yaprağı farklı ve kendine hastı nasıl her baharın çiçeği farklıysa.
Yağmur yağdığında orman göğün ona sunduğu hediyeye kucak açar ve minnet eden toprak ana bu hediyeye karşılık teşekkür etmek adına efsunlu bir koku yayardı etrafa. Toprak suyla karışır, çamurlu koku hüzünle karışıp kasvetli havaya eşlik ederdi.
Cihan'ın gözleri her an ıslanmaya hazır olan topraklarıma kenetlendi. Gözlerimi yüzünde gezdirdim, gördüğüm ifade sert ve duygusuzdu. Ben bile Ela'nın adını duyduğumda yaşadığı şeylerden dolayı içimin burkulduğunu hissederken onun yüzünde tek bir duygu kırıntısı dahi yoktu. Cihan için tamamen bitmiş olmalıydı. Galiba geçmiş gerçekten geçmişti.
Ormanın üzerindeki gökyüzü öfkeliydi. Hava puslanmış, geçmeyen bir sancısı varmış gibi kıvranıp duruyordu. Gök gürledi, şimşek çaktı, fırtına koptu.
Kaşları çatık bir şekilde Kehribar'ı dinleyen Cihan onun cümlesinin bıçak gibi kesici etkisinin ardından duraksadı. Gözlerini salonda gezdirdi. Elimde tuttuğum ahşap parçayı daha sıkı bir şekilde kavrayınca raptiyelerden birinin iğnesi parmağıma battı. Elimi hızla iğnenin sivri ucundan kurtarırken parmağıma batan raptiyenin üzerindeki bayrağa baktım. Madagaskar. Hint okyanusu üzerinde Dünya'nın saklı cennetlerinden biri. Parmağımın üzerindeki kan damlasını ve hissettiğim yanma hissini geçirmek için parmağımı dudaklarım arasına yerleştirdim. Raptiyelerin batırılmış olduğu ahşap parçayı masanın üzerine bırakıp Cihan'ın yanına doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Ficção AdolescenteAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...