Bölüm35:Davetsiz Misafir

408 20 14
                                    

Merhaba!

Köşedeki yıldızı parlatıp sayfanızı aydınlattıktan sonra okumaya geçebilirsiniz.

Satır aralarında buluşalım

Hepinize iyi okumalar dilerim.

Son sekiz💚

~~~

"Canan, uyan."

Zihnimin beni hapsettiği o rutubet kokulu odadan ruhumun ve bedenimin hastası olduğu, kanıma karışan bir damla ilaç gibi kulaklarımdan bedenime yayılan o sesi duymam ve eş zamanda omuzlarımdan sallanmam ile bilincim yerine gelmişti. "Sadece bir kabus gördün. Uyan güzelim, ben yanındayım." ortasına düştüğüm savaşın içine beni atan o göz kapaklarımı dehşetle araladığımda karşılaştığım yeşil harelerle savaşın bittiğini kalbimde hissettim, kılıçların çekildiği kınlarına girerken çıkardıkları keskin metalik ses kulaklarımda uğuldadı ve yine beni o savaştan savaşın içine atan göz kapaklarım aralanarak kurtardı. Cihan ellerini çıplak, kar beyazı omuzlarımdan çekip yan tarafıma doğru geçti.

Parmaklarımda hissettiğim sızıyla ellerime baktığımda iki elimle de yorganı yumruklarımın içine hapsettiğimi fark ettim.  Uzun tırnaklarımı kabusun vücudumda yarattığı korkuyla avcumda sıktığım battaniyeye öyle bir saplamıştım ki battaniye eğer avcumun içinde olmasaydı o tırnaklarım kader çizgilerimi paramparça ederek kanın kızıllığına boyanırdı. Derin bir nefes alırken sızım sızım sızlayan parmaklarımı yavaşça gevşetip normalde de sebepsizce buz gibi olan ama şu anda döktüğüm ecel terlerinin derimden ayrılmak için buharlaşırken kendileriyle beraber götürdükleri ısıyla beraber daha da soğuyan yüzüme götürüp parmaklarımla gözlerimi ovaladım.

Şu anda olmalıydım.
Anda kalmalıydım.
Gerçekte durmalı, hayal sınırını aşmamalıydım. 

Parmaklarımı gözümden çekip arkasında sanki ıslak bir toprak kokusunun soluk rengini bıraktığını hissettiğim gözlerimi önce odada sonra da yanımda ürkütücü bir sessizlikle beni izleyen o adama çevirdim. Nefeslerim biraz daha sakinleşirken artık birbirlerini tepelemiyor, ciğerlerimi ezmiyorlardı. Gördüğüm rüyanın beni saran zehirli sarmaşık dalları yavaş yavaş gevşeyip bedenimi yalın bırakıyordu. "İyi misin?" orman gözlere, asırlık bir ağaç gibi heybetli bir bedene, rüzgarın arasında dolaştığı dalların birbirine çarparken çıkardığı o sert, odunsu ama bir o kadar da iç okşayan sese sahip olan Cihan'ın gözlerinden geçen ve sesine de karışan o duygu karmaşası yüklü tını içime dert olurken sebebini anlayamamıştım. Uykunun vücudumun üzerinde ardında bıraktığı izlerden biri olan o pürüzlü sesimle "İyiyim." dedim ve küçük bir öksürükle boğazımı temizleyip sesimi eski pürüzsüzlüğüne kavuşturdum.

"Çok terlemişsin, hadi kalk da üzerini değiştir. Hasta olmanı istemiyorum." ben de hasta olmak istemezdim ama şu anda önceliğim bu değildi. Gördüğüm kabustu. Hissettiğim korkuydu. Vücudumu bir yay gibi geren endişeydi. Zihnimi ele geçiren o emsalsiz düşüncelerdi. Üşüyen bedenimdi. Cihan'ın kolları arasındayken ve başım kalbine yaslıyken daha önce hiç kabus görmemiştim. Cihan da bunun şaşkınlığını mı yaşıyordu yoksa hayatında hiç kabus gören biriyle mi karşılaşmamıştı emin değildim ama az önce onun kolları arasındayken gördüğüm rüyaya ve bedenime baktığımda uykumda epeyce çırpınmış olmamı anlamama rağmen tepkisizdi.

Neden tepkisizdi?

Normalde benim tek bir hareketime, mimiğime bile tepki veren adam şu an neden yatakta öylece oturmuş, uçağın gövdesine atılmış bir bıçak yarası gibi olan o ince uzun pencereden göğü izliyordu? Ya da ben ondan ne tepki bekliyordum ki? Kalbim tabi ki ondan bir tepki beklemelisin diyordu. Beklemem gerekirdi çünkü eğer o benim kollarımda kabus görseydi onu o rahatsız uykusundan uyandırır uyanmaz onu sıkıca sarardım. Saçlarını yavaşça okşar ve hissettiği korkunun ardından göğsümde soluklanmasına izin verirdim. O korku yavaşça bedenini terk ettikten sonra onu neyin korkuttuğunu sorardım. Ve sonra da şu anda benim duymaya en çok ihtiyacım olan o yarayı saracak sargı bezi niteliğindeki sözleri bir anne şefkatiyle ninni gibi fısıldardım. "Sadece bir rüyaydı. Gerçek değiller. Ben yanındayım. Ben yanındayım sevgilim." derdim. Çünkü insan bazen bir şeylerin gerçek olmadığını bilse de güvendiği birinden bunları duymak isterdi. Duymak, başka birinin onları telaffuz ettiğini görmek, inancı kuvvetlendirirdi. Güvenilen dudaklardan dökülen her bir kelime bir duvar var eder ve korkularımızın son nefesini kesen cellat olurdu.

Kaderin Kırmızı İpiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin