Merhabaaa canlarım.
Yeni bölümle geldim.
Ama önce sol alt köşede duran yıldızı parlatıp sayfanıza ışık olmasını sağlayın.
Bol bol yorum yaptığınız ve satır aralarında buluştuğumuz bir bölüm olması temennisi ile iyi okumalar dilerim.
Sonbeş💚
~~~
Bir Afrika kabilesinde şöyle bir söz vardır: Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.
Ama ne o çocuğu sevmeyenler haklıdır ne de sevilmediği için köyü yakan çocuk.
~~~
Cihan verdiği davet gecesine katılmak için yanımdan ayrılalı, Kehribar ile evden gideli iki saat olmak üzereydi.
Cihan'la aramızda geçen vedalaşma benim için biraz nazlı biraz da göz yaşlıydı. Neden ağladığıma dair hiçbir fikrim yokken Cihan'dan beş dakika dahi olsa da ayrı kalacak olduğumu bilmenin garip ve kasvetli hüznü omuzlarıma yük oluyordu. Ona nazlanmam ise içimdeki küçük kızın kalbindeki geçmişin taşıdığı eksikliklerden, bir türlü kapanmayan yaralarından kaynaklanıyordu. O kadar uzun sürenin, yani Cihan'ın hayatıma girmediği ve benim aslında kalabalıklar içerisinde çektiğim yalnızlık dolu on bir yılın nazı vardı. Ona nazlanmam, ona şımarmam ise hem bana hem de Cihan'a ne yük ne de zor oluyordu. Ben atacağım tek bir adım için bile ona nazlanabilirdim ve o da nazlandığım her bir adım için benim şımarıklığımı çekip beni kucağında taşırdı.
İyi ki vardı, iyi ki gelmişti ve iyi ki beni bulmuştu.
Cihan benim için tüm iyi ki olan şeylerin sahibiydi.
Kalbimin ve ruhumun sahibi olduğu gibi.
Cihan gitmeden önce ne kadar aşağı inmememi veya aşağı insem bile oturma odasına geçmememi söylese de iki saattir oturduğum bu oda artık ruhumu bunaltmaya, içimi daraltmaya başlamıştı. Bu isteğini anlayabiliyordum, beni yaşanan olaylardan uzak tutmak istiyordu. Ama zaten içinde olduğum bir olayın ne kadar dışında durabilirdim ki? Bu cehennemde olup yanmamak, kar ayazında kalıp donmamak gibi olurdu. Yani imkansızdı.
Dakikalardır yüz üstü uzanıp okuduğum kişisel gelişim kitabından kafamı kaldırdım ve kitabı kapadım. Boynumu sağa sola çevirip kaslarımı birazcık gevşettim.
"Gelince Cihan'a söyleyelim de bize masaj yapsın Canan."
Yataktan inip banyoya doğru yürüdüm ve elimi yüzümü yıkayıp üzerimdeki mahmurluğu atmaya çalıştım. Aşağıya inmeden önce üzerimdeki şort ve ip askılı atletten kurtulup belime tam oturan ama aşağıya doğru bolloşan bir kot ve bel kısmını açık bırakan kısa kollu bir crop giydim. Salık olan saçlarımı bir güzel tarayıp kafamın üzerinde dağınık bir topuz yaptım. Ve evet, her kadının başına geldiği gibi rastgele yaptığım bu topuz mükemmel olmuştu ve kesin bir yere gitmek için bu topuzu yapmaya çalışsam başımın üzerinde duran bir kuş kafesinden hallice olurdu. Hayatın bir özetiydi. Tüm rastgele çekilen fotoğraflarda daha güzel çıkmamız, tesadüfen tanıştığımız insanlarla daha iyi anlaşmamız ve buna benzer onlarca örnekten sadece biriydi.
Dudaklarımı dişleyip durduğum için yer yer açılmış oyuklar vardı. Oralar yara olmayan yerlere göre daha kızıldı, kan kızılıydılar. Onları nemlendirmek için üstünkörü bir parlatıcı sürdüm. Aynaya baktığımda gördüğüm görüntü beni memnun ettiğinde banyodan çıkmış ve odanın ışıklarını kapayıp merdivenlere yönelmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kırmızı İpi
Fiksi RemajaAlevinde yandım, külünde söndüm. ~~~ Psikoloji dördüncü sınıf öğrencisi olan Canan AKSU, aralarında can bağı olduğuna inandığı yakın arkadaşı Deniz ile İzmir'den İstanbul'a geldiğinde hayatın ona yeni bir sayfa açacağına inanır. Geçmişi ve bir daha...