İnsanlar değil onlardan beklediklerimiz üzerdi bizi. Ben babam olacak adamdan beni sevmesi benim için hayatına çeki düzen vermesini beklemiştim ki beklemek hayatın en korkunç haliydi.
Telefon artık titremeyi bırakmıştı. Ekranı kendime doğru çevirdim. Şirkete girerken aile bilgilerimi kimsesiz olarak kaydetmiştim. Bu yüzden beni görmeye gelemezdi, hoş gelmezdi de. Başımın altına yastık olarak yaptığım çantamda biraz dinlenmek iyi fikirdi. Telefonumdan müzik açıp gözlerimi yumdum. Sadece kazanmaya odaklanmalıydım.
***
"Ah belim."
Yattığım yerden doğrulmaya çalışsam da pek başarılı olduğum söylenemezdi. Karaya vurmuş fok balığı gibi parkede kalkmak için debelenirken telefonumun yanan ışığını gördüm. Son kuvvetimle oturur pozisyona gelmiştim. Telefonu elime aldığımda Mi Hi'den sayısız çağrı vardı. Onu aramak için telefonu kulağıma götürdüğümde kenarda duran battaniyeye gözüm kaydı.
Uykulu bir sesle:
"Efendim?"
Kimin bıraktığına dair düşüncelerimden sıyrıldığımda:
"Mi Hi kusura bakma ya pratik yaparken uyuyakalmışım. Saat kaç?"
Yataktan doğrulduğuna emindim çünkü sesi daha net geliyordu.
"Herkes sana eziyet ediyor farkında mısın saat sabahın dördü. Şeni almaya geleyim mi?"
"Hayır Mi Hi zaten 8 de ders başlıyor. Sabaha görüşürüz. Burada 4 saat daha kalabilirim."
Birkaç yakınmalarını dinleyip telefonu kapatmıştım. Hala aklım üstümü kim örttüğündeydi. Sanırım çalışanlardan biri örtmüştü. Battaniyeyi altıma serip uyumam daha rahat olabilirdi.
Uykum yeterince açılmıştı ama yarın bir yerlerde uyuyup kalmamak için gözlerimi yumdum.
Uzun bir süre gözüm kapalı kaldıktan sonra pes etmiştim. Ayağa kalktığımda saat altıya geliyordu. Benim çalıştığım yerin ışığından başka ışık görünmüyordu. Karnımdan gelen acıktığıma dair sinyallerle ayaklarım kafeteryaya doğru yöneldi. Koridora çıktığımda otomatik olarak ışıklar yanıyordu. Bu en azından ortamı daha az korkutucu yapıyordu.
Kafeteryadan birkaç abur cubur aşırıp hızla pratik odasına döndüm. Pratik odasının kapısını kitlediğim de koridorda ki ışıklar tek tek sönmeye başlamıştı.
Cebimden gelen telefonumun acı feryadına baktığımda telefonum şarjı bitmişti. Yapacak bir şeyim olmadığından elimdekileri bitirip tekrar uyumaya çalıştım.
***
Kulağıma gelen gürültülerle gözlerimi araladığımda bana yaklaşan kalabalıkla göz göze geldim.
"Hey neler oluyor?"
Yeni uyandığım için anlamakta güçlük çekiyordum. Mi Hi, Ae Ra ve Hea Jung başıma toplanmıştı.
Telaşla konuşan Mi Hi:
"Başına bir şey geldi sandım, telefonunda kapalıydı!"
"Bir şeyim yok, şarjım bitmişti." Dediğimde kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Odadan çıkanlara hızla göz attığımda arkadan Ji Yong'u görmüştüm ya da ben öyle sanmıştım. Kızları sakinleştirdiğimi umarak:
"Kızlar lavaboya gitmeliyim. Ders başlamak üzere."
Etrafım açılınca lavaboya yöneldim. Şirket geceki sessizliğinden kurtulmuştu. Yüzümü yıkarken arkadan gelen sese kulak kesildim. Tuvaletin içinden geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Option! ( Seçenek Yok!)✔
Fanfiction"Yeteneklerinin fark edilmesi artık senin elinde. Next Singer sen olmak istemez misin/ YG ENTERTAİNMENT?" Bu sefil hayattan tek kurtuluşum bu afiş olabilirdi. Kimsesizlikten, hor görülmekten ve her gün içki götürmem gereken babamdan. Önümde ki uzun...