Her şey gözünüzün önünde gerçekleşirken sadece yapabildiğiniz bakmaktır. Elleriniz donar, sesiniz çıkmaz. Her şeyi hissedersiniz ama çaresizce kitlenmişsinizdir, içinizde ki hapishaneye.
***
Mi Hi bana doğru dizlerinin üstünde emekleyerek geldiğinde başımdaki karabasan gibi hareket eden gölgelere bakıyordum. Hareketsiz. Dur demekten aciz.
“Biri polisi çağırsın derhal!”
Ses kulağıma bir uğultu gibi geliyordu. Sesin geldiği tarafa baktığımda arkadan yansıyan ışık yüzünden beni kurtaranın kim olduğunu göremiyordum. Polis telsizlerinin sesi arttığında yanımıza geldi. Tek dizini yere koyduğunda yüzünü seçebilmiştim.
“Siz iyi misiniz kızlar?”
Konuşacak cesareti kendimde bulamıyordum. Mi Hi’nin korkmuş sesini işittim.
“Teşekkürler Ji Yong shi. Ben iyiyim ama Eun Hee…”
Bakışları bana bir anlığına kaydığında bir polis memuru yanımıza yaklaştı:
“İfade vermeniz gerekiyor. Bizimle karakola kadar gelmelisiniz.”
Ji Yong polis memurunu olduğumuz yerden uzaklaştırırken ona bir şeyler anlatıyordu. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Ayağa kalkmaya çalıştığımda korkudan titremeye devam eden bacaklarım beni taşıyamadı ve yere yığıldım. Bomboş bir çuval gibiydim.
Asfaltın tırtıklı yüzeyi yüzüme değiyordu ve ben kolumu bile kaldıramıyordum. Bir gölgenin bana yaklaştığını gördüm. Boynumun altından elini geçirdiğinde diğer elini bacaklarımın altından geçirdi. YG binasına giriyor olmalıydık. Sesler azalmaya başladığında iki ayak sesi duyuyordum. Biri beni taşıyan Ji Yong’un, diğeri ise Mi Hi’nin ayak sesleriydi. Başımı göğsüne dayamak zorunda kalmıştım. Kalbinin atışını hissedebiliyordum. Çok farklı bir sesti, sakinleştirici ve korkularımı yok eden.
Yavaşça beni yumuşak koltuğa yatırdığında Mi Hi bir sandalye çekerek yanıma oturdu. Gözlerimi yumdum. Şu an kimseye açıklama yapacak gücüm yoktu. Odada Ji Yong’un dolanma ayak sesleri kesilince gittiğini umarak gözlerimi araladığımda karşımda ki koltukta oturmuş bana baktığını fark ettim.
“Eun Hee nasıl bir belaya bulaştın sen?”
Sorusu sorgulayıcıydı. Boğazım yanıyordu. Yutkundum. Mi Hi:
“Ji Yong shi daha sonra sana durumu anlatsak olmaz mı?”
Ji Yong koltukta kıpırdandı ve:
“Boğazında ki darp izini, yüzünde ki çizikleri, dizlerinde ki yaraları da sonra mı anlatacaksın Eun Hee?”
Direkt bana sorulan sorudan rahatsız olmuş gibi Mi Hi’ye dönerek:
“Peki, sen Mi Hi nasıl açıklayacaksın elinde ki yaraları?”
Mi Hi ellerine bir an baktıktan sonra:
“Merak etme Ji Yong shi.” Dedi.
Ji Yong’un hızla ayağa kalkıp kapıya yöneldiğini gördüm. Çıkmakta tereddüt etti. Sonra bize dönüp:
“Merak etmiyorum!” dedi.
Sözleri çok sert çıkıyordu. Bir iki dakika kapıda tereddüt yaşadıktan sonra cebinde ki telefonla seri bir şekilde bir şeyler yapıp odadan çıktı.
Gitmesiyle derin bir nefes aldım. Bana soran bakışlarla bakan Mi Hi’ye baktığımda yerimden doğrulup oturur pozisyona gelmiştim.
“Daha sonra… Anlatmaya hazır olduğumda anlatsam olur mu?”
Onaylar gibi kafa salladığından kolumdan tutup beni kaldırdı. Ona dayanarak çıktığımızda Ji Yong’un otoparktan gelen sesiyle o tarafa baktık. Arabasına yaslanmış bize bakıyordu.
“Bu halde yurda gitmek zor olur. Sizi bırakacağım.”
Mi Hi bana şaşkınca bakarken hayır demeye fırsat bulamadan beni o tarafa doğru yönlendirdi. Arabaya yaklaştığımızda o çoktan arabaya binmişti.
Ön kapıyı açıp koltuğa yerleşen Mi Hi’ye gözlerimi devirmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Arka koltuğa yerleştiğimde montumun yakasına kafamı iyice gömerek camdan dışarıya bakmaya başladım. Araba sessizce çalıştığında Ji Yong maskesini yüzüne geçirdi:
“Yarın gidip ifade vermeniz gerekiyor.” Dedi.
Dediklerine hiçbir tepki veremiyordum. Eğer bir tepki verseydim sorguya çekilebilirdim hem de hayatım bir kutunun etrafa saçılması gibi ortaya çıkardı. Mi Hi:
“Vermeye gideceğimize emin olabilirsin Ji Yong shi. Peki sende verecek misin?”
Soruya yanıt verip vermeyeceğine görmek için dikiz aynasına baktığımda aynadan bana bakan gözlerle karşılaştım. Bakışlarımı hızla cama kaydırdığımda onun sesini duydum:
“Ben ifademi verdim.” Dedi.
Mi Hi konuşmak için çabalasa da muhabbet hep yarıda kesiliyordu. Sonunda araba durduğunda Mi Hi:
“Teşekkürler Ji Yong shi. Yarın görüşürüz.” Dedi.
Arabadan ilk indiğim için ne dediğini duyamamıştım. Yurdun kapısından içeri girdiğimizde Mi Hi yüzünü buruşturarak:
“Ellerim çok fena…” dedi.
Mırıldanmaya andıran sesimle:
“Üzgünüm.” Dedim.
Koltuğa kendimi attığımda elinde ilk yardım çantasıyla odaya giren Mi Hi’ye minnetle baktım. Üstümü çıkartıp şortumu giydiğimde yaraların boyutu korktuğum kadar büyük olmadığı için rahatlamıştım. Mi Hi yüzümde ki çiziğe ilaç sürerken:
“Eun Hee sana çılgınca gelecek ama sana söylemem gereken bir şey var.”
İlaç yüzüme değdiğinde dudaklarımdan acı iniltisi çıktı.
“Ben Ji Yong’a aşık oldum. Gerçi kim aşık değil ki! Ama ben farklıyım. Sence bir şansım olur mu?”
Suratında ki ifadeyi çok net görebiliyordum. Umutlu mutlu ve aşık.
Kelimeleri idrak ederken içimde oluşan boşluğa anlam veremiyordum. Sadece sessizce onu dinliyordum. Onun aşkını, Ji Yong’u ne kadar çok tanıdığına dair bilgilerini, hayallerini tepkisiz dinliyordum. Yüzümden elini çektiğinde ufak bir yara bandı yapıştırdı.
“İşte şimdi daha iyi oldu.” Dedi.
Koltuktan doğrulup yatağa yattığımda o da yatağına geçti. Kulaklığımı takarken Mi Hi’ye:
“Belki de şansın var Mi Hi, belki de oda seni sever.”
Onu hayal dünyasında bıraktım.
Belki de benim kaderim mutsuz olmaktı, başkaları mutlu olsun diye kendimi feda etmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Option! ( Seçenek Yok!)✔
Fanfiction"Yeteneklerinin fark edilmesi artık senin elinde. Next Singer sen olmak istemez misin/ YG ENTERTAİNMENT?" Bu sefil hayattan tek kurtuluşum bu afiş olabilirdi. Kimsesizlikten, hor görülmekten ve her gün içki götürmem gereken babamdan. Önümde ki uzun...