"Bir kerede engellenmeyim!" içimden geçirdiğim bu cümleyi yüzüncü kez tekrarlayışımdı. Ji Yong'u görünce ne yapacaktım; "Üzgünüm Ji Yong ama sarı bir cadı tarafından engellendim" mi diyecektim. Cümleler beynimi kemirirken uyumak mümkün değildi. Yastığı yüzüme kapattığımda kendimi bu şekilde öldürmeyi planlıyordum ki karşı yataktan gelen uykulu sesle yastığı yüzüme bıraktım.
"Kendini öyle öldüremezsin. Yang başkana gidip anlat o seni öldürür!"
Yataktan doğrulduğumda yüzümdeki yastık yere düşmüştü. Hışımla saçımı kaşıdığımda derin bir nefes aldım.
"Sus Mi Hi!"
Yardımcı olamıyorsa konuşup kameralara beni ifşa etmesine gerek yoktu. Çalmaya başlayan alarm uyan diyordu ama ben bir gram uyuyamamıştım. Yataktan sürünerek kalkıp kendimi dolabın önüne bıraktım. Hareket etmeye gücüm yokken bugün belli olacak görevlere odaklanmak gerçekten mükemmel bir durumdu. Dolaptan çıkardığım siyah yırtık kotun üzerine salaş bir tişört geçirip banyoya yöneldiğimde koltukta uykusunu açmaya çalışan Jung Hea bana onaylamaz bakışlarla yine yeni yeniden bakıyordu. Şu durumda kıyafeti düşünemezdim ki hiçbir zaman düşünmemiştim. Yüzüme soğuk suyu çarptıkça uykum daha fazla gözkapaklarıma hücum ediyordu. Bu işte bir terslik vardı. Uykumu dağıtmak için başımı iki yana salladım. Saçımı tepeme topladığımda kâküllerimi bir bandajın içine hapsettim. Başımdaki sargıyı dün programa çıkmadan önce çıkarmıştım. Başımda birkaç dikiş olduğundan daha az korkutucu gözüküyordu. En yakın zamanda doktora gideceğime dair kendime telkinde bulunduktan sonra hazırdım. Kendime filtre kahve hazırlamak için mutfağa yöneldiğimde kızlardan art arda gelen:
"Bana da!" lafıyla gülümsedim.
***
Bugün bir an önce bitmeli ve uyumalıydım. Tek düşüncem buyken Hana Woo'nun elime tutuşturduğu programla neye uğradığımı şaşırmıştım. Uykusuzluktan batan gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Kızlar elimden kâğıdı çekip aldıklarında mutlulukla beni kucaklamışlardı. Ae Ra:
"Buradan çıkıp kiraz çiçeklerini görmemiz harika değil mi?"
Gözlerimi devirip:
"İki kat daha fazla çalışmalıyız. Orada fotoğraf çekimi sonra buradaki görevler."
Alttaki iki maddeyi onlara gösterdiğimde sadece omuz silkmişlerdi. Yaramaz kızlar gibiydiler. Mi Hi kâğıdı tekrar elime tutuşturduğunda yere bıraktığı çantasını geri sırtına taktı. Havayı koklar gibi yaparken:
"Düşünsene Jinhae'ye gideceğiz. Orası kiraz ağaçlarının başkentidir. Hele birde rüzgâr eserse nadir görüntülere rastlarız. Kokusu havası... Ah harika!"
Anlattıkça büyülenmişti. Küçükken gittiğim yeri çok net hatırlamasam da güzel olduğunun farkındaydım. Hana Woo'nun koridordan gelen "Servisler hazır kızlar!" sözüyle servise doğru yöneldik. Gözlerim kapanırken bir kahve daha içmem gerektiğini biliyordum.
***
"Hıh?"
Beni sallayarak uyandırmaya çalışan Jung Hea'ye tek gözümü açarak baktım.
"Hadiiiiiiii! Geldik liderim."
Ağzı kulaklarındaydı. Ona gitmesini işaret ederken koltukta esnedim. Saate baktığımda daha sabahın dokuzuydu. Uyuşuk sayılacak bir yavaşlıkla arabadan indiğimde karşımda YG tırını gördüm. Açık hava çekimleri böyle yapılıyordu demek. Tırın portatif merdivenlerinden çıkıp içeri girdiğimde kulisten farkı yoktu. Kıyafetler aynalar malzemeler koltuklar hepsi aynıydı. Ufak tefek bir kız bize kıyafetlerimi verip yanımızdan ayrıldığında kulaklığından birilerine bir şey anlatıyordu. Beyaz arkasında ismimin yazdığı formaya benzeyen geniş tişörtü giyip üzerine bana verilen tulumu giydim. Kıyafetler tamamlandığında kızlara göz gezdirdim. Üçü de aynı modelde tulum giymişlerdi tek fark onların ki kısayken benimki uzundu. Yanımıza gelen kızla son düzeltmeleri yapması için ona döndük. Bize hızlıca göz gezdirdikten sonra askımın birisini yana indirdi ve bir pantolon paçamı katladı diğerini ise salaş bir görüntü verdi. Kızlarında tişört bölümünü düzelttikten sonra:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Option! ( Seçenek Yok!)✔
Fanfiction"Yeteneklerinin fark edilmesi artık senin elinde. Next Singer sen olmak istemez misin/ YG ENTERTAİNMENT?" Bu sefil hayattan tek kurtuluşum bu afiş olabilirdi. Kimsesizlikten, hor görülmekten ve her gün içki götürmem gereken babamdan. Önümde ki uzun...