Geri Dönüş

167 7 0
                                    

Bu ses babamın sesi! Beni bırakmamış,o beni tek bırakmamış! Peki o nerde?
"Baba! Nerdesin? Hadi gel gidelim burdan. Lütfen!" Cevap vermedi.
"Mutlu bir aile olalım. Sen,ben,annem ve Mia... Şeytanları avlamayı bırakalım artık. Bak burada yeterince kişi var." Tekrar cevap yoktu. Cevap verseydi ne diyeceğini biliyordum. ' Onlarda avlanmak istemiyor. Bizler bırakırsak insanlara zarar gelecek. Bu yüzden savaşmalıyız."
"Hadi ama ne zaman konuşacaksın!" Cevap yok...
Yürümeye devam ettim ta ki kampdaki odama gelene kadar. Kimse yoktu. Bir kaç dakika düşünmek için yatağıma uzandım.
Babam yoksa artık burda olmamın bir önemi yok hatta gereksizdi. Beni bağlayan tek şey babamdı. Artık o da yoktu. Beni buraya bağlayan tek bir şey yoktu burda kalma nedenimde.
Bavuluma eşyalarımı,elbiselerimi kitaplarımı koydum. Bir kaç kutu şampuan diş fırçası, macun, el kremi gibi kozmetik ürünlerimi koydum. Daha bir sürü eşyam vardı. Birden yere babamın anahtarı düştü. Ah onu unutmuştum.
Odasına doğru yürüdüm. Kasaya benzer bir kutu vardı. Ortasında babamın bana verdiği anahtar şeklinde bir oyuk vardı. Anahtarı oyuğa oturtum ve üç kez döndürdüm. Kapağı kendi kendine açıldı içinden bir kağıt ve bir kaç fotoğraf buldum. Kağıdı açıp okumamla göz yaşlarımın akması bir oldu. Bana mektup bırakmış. Uzun süre peşimde olduklarını biliyormuş. Benim o yüzden gelmemi istememiş olabilir ama bu-bu bir saçmalık. Bile bile kendini tehlikeye atmış.
Gözyaşlarımı silip devam ettim. Fotoğraflara baka kaldım. Bunlar benim fotoğraflarımdı. Arkalarında da yazılar...
Birincisinde bebeklik fotoğrafımdı. Onunla çekildiğimiz tek fotoğraf... Arkasını çevirdiğimde 'hayatımın anlamı iyi ki doğdun!' yazıyordu. İkinci fotoğraf 12'li yaşlarımdı. Amigo kızlara özenirdim hep. Onların kıyafetlerinden giymiştim. Arkasına çevirdiğimde 'Ne kadar güzel olmuşsun. Biliyorum bunu yüzüne söylemem gerekiyordu. Beni affedebilecek misin?' yazıyor. Üçüncü fotoğraf 17. yaş günümdendi. Bir lunaparkta yapmıştım. Tabi ki eğlenmiştim fakat onun yokluğunu sezebiliyordum. Resmi çevirdim ve donakaldım.
'Aslına bakarsan seni o günde yalnız bırakacaktım ama kızımın 17. yaş günü partisine gitmemek gibi bir şey yapamazdım. Arkaya dikkatli bak! :)' Resmi çevirdiğimde arkadan babamı gördüm. Nasıl farketememişim. Uzun bir kağıt çıktı sonra. 'Buraya ilk geldiğinde benim kızım değil demiştim ama bir avcı olduğunu biliyordum. James bu fotoğrafı çıkardı ve bana gösterdim o an çok pişman olmuştum. Herkes senin güçsüz biri olduğunu hemen ağladığını düşündü. Tam tersiydi sen en büyük zorlukların üstesinden gelebilecek bir kızsın. Sen benim kızımsın. Seni seviyorum...' Gözyaşlarım kağıdın üstene geldi. Ben güçlü müyüm? En büyük zorluğun içindeyim şimdi savaşmak yerine kaçıyorum. Ben güçlü müyüm? Ben onu hak ediyor muyum?
Kağıtları kasanın içine attım ve kilitledim. Kasayı da götürecektim. Kapı çaldı ve sonra James belirdi.
"Gidiyorum."
"Kasayı hiç açtırmazdı."
"Benim hakkımda bir kaç resim var ve mektup."
"Bakabilir miyim?" Kafamı usulca salladım ve kasayı tekrar açtım. Mektubu resimlerin arkasına baktı ve geri koydu. Kasayı kapattığımda o babamın masasının çekmecesini açtı. Bir kalem bir de eskimiş bir defter vardı.
"Bunlar babanın vazgeçilmezleriydi. İçinde ne olduğunu bilmiyorum ama küçüklüğümden beri buna hep yazı yazıyordu." Elim titreyerek uzattım. Onuda kasanın içerisine koydum.
Kasayı kolumun altına koydum.
"Sen gelmiyor musun?" dedim babamın sallanan sandalyesinde oturan James'a.
"Burda durmak istiyorum." Kafamı sallayıp odama ilerledim.
Odaya vardığımda şaşkınlıkla bakan Alaska ile karşı karşıya kaldım.
"Bu bavullar ne?"
"Alaska,burada kalamam artık. Bak ben biliyorsun işte yani-"
"Beni bırakıp gidiyorsun." Sesinden kırıldığını anlıyordum.
"Burada duramam artık."
"Beni yalnız bırakacaksın Nicole. Sen benim en iyi arkadaşımsın. Şimdi tek başıma mı bırakıyorsun beni? Tanrı aşkına Nicole. Çok garip ama sana inanmıştım. Niye 2 ay tanıdığım birisine inanırsın ki! Haklısın aslında birbirimizi düşünecek kadar iyi bir arkadaş değilizdir belki."
"Alaska,seni bende seviyorum ama artık burada kalamam. Hem başka bir yerde buluşuruz."
"Sence buluşabilir miyiz? Dışarıya çıkartıyorlar mı? Nicole bence en iyisi hemen git." diyerek uzaklaştı.
"Alaska!" sesim çok kısık çıkmıştı. İkinci kez arkadaş kaybediyordum.
Diğer eşyalarıda yavaşça bavulla yerleştirip odadan çıktım. Kapıya doğru ilerlerken Jamie bana seslendi.
"Beni görmeden mi gideceksin küçük avcı?" Acıda olsa küçük bir tebessüm edebilmiştim. Elimle tuttuğum bavulları bırakıp ona kocaman sarıldım.
"Özür dilerim Jamie. Ben gerçekten sizden ayrılmak istemezdim. Bana kızmanızı istemezdim." Sarıldıktan sonra bana sevgi dolu gözlerle baktı.
"Sorun değil Nicole. Bende olsam öyle yapardım. Umarım onlarda seni anlarlar."
"Görüşürüz."
"Görüşeceğiz." Kapıya gelmiştim tekrar arkamı döndüm ve derin bir nefes alıp Jamie'e el salladım. Arkadan bana doğru koşan James'ı gördüm.
"Beni görmeden mi gideceksin Nic? hemen birbirimize sarıldık.
"Görüşürüz."
"Pek sanmıyorum." Kamp günü de bunu demişti ama bir daha görüşmüştük. Şimdi de öyle olur mu ki?
"Alaska?"
"Sana çok kızgın. Gelmeyebilir." Kafamı salladım. En iyi arkadaş kaybetmek... Daha önce Lawrence'i kaybetmiştim ama onun en iyi arkadaşım olduğundan emin değilim. Bilmiyorum sadece Lawrence'i tanımamak istiyorum. Clara ile onun kadar samimi değil fakat şu an Clara'ı ondan daha çok seviyordum. Alaska'ı asla tek bırakmak istemem. Bu beni tek bırakmak olur aslında ama Alaska yalnız olmayacak kadar iyi biri yeni kişilerle arkadaş olacaktır. Tek istediğim beni iyi hatırlaması. Asıl sorun olacak kişi benim çünkü. Ben tek kalacaktım. Çünkü ben onun kadar iyi,cesur biri değilim.
Babamın Jeep'ine binip uzaklaştım.
***2 saat sonra***
Artık eski şehrimdeydim. Annemin,kardeşimin olduğu şehir,evimin önünde...
Derin bir nefes alıp kapının zilini çaldım. Kapıyı açan Mia idi. Ne kadar da büyümüş.
"Kimsiniz?" Konuşmaya başlamıştı.
"Anneni çağırabilir misin?"
"Burada değil. Yeni bir işe başladı. Bana oradan bir bebek alacak."
"Beni hatırlıyor musun?"
"Hayır. Annem tanımadığım kişilerle çok konuşmamamı istedi. Ablamın bu yüzden kaçırıldığını sonra polislerin bulduğunu söyledi. Bu yüzden sizinle konuşamayacağım. Üzgünüm."
"Peki, bana annenin nerede çalıştığını söyleyebilir misin?"
"Adını bilmiyorum."
"Peki." Bavulları bahçede bırakıp cebimdeki telefonu çıkartarak evimizin önünde ki parkta bankların birisine oturdum. Annemi aradım.
"Alo? Nicole, bir şey mi oldu?"
"Neredesin?"
"Şimdi eve gidiyorum. Neden sordun?"
"Seninle konuşmak istiyorum."
"Aman tanrım Nicole yoksa sen burda mısın? Baban nasıl izin verdi?" Artık baba kelimesi duyduğum her an duygusallaşıyordum. Ağladığımı duymasın diye hemen telefonumu kapattım. Gözyaşlarım her zaman ki gibi idi. Bağımsız...
"Hey! Neden ağlıyorsun?"
"Annen yabancılarla konuşmamanı söylememiş miydi senin?"
"Şey aslında evet fakat sen ağlıyorsun."
"Benim babam öldü. Çok üzgünüm onu kaybettiğime."
"Biliyor musun? Benim de babam yok. Sanırım bir işi var o yüzden gelmiyor. Annemler bana yalan söylüyorlar o öldü diyorlar ama ben onu görüyordum. Bir kaç ay sonra gelmedi." Bu sözleri beni daha da çok yıpratıyordu. Elimde değildi hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
"Ağlama. Bak annem sadece bir kaç dakika için izin verdi. Bu yüzden eve dönmeliyim."
"Sen git. Ben iyiyim Mia."
"Hey sen benim adı mı nereden biliyorsun?"
"Ben seni tanıyorum fakat sen beni unutmuşsun sanırım. Hadi tanışalım." Gözyaşlarımı elimin tersi ile sildim ve elimi uzattım.
"Ben Nicole Allison."
"Bir dakika! Abla?!"
"Evet."
"Seni çok özledim. Çok değişmişsin!"
"Bende seni çok özledim." Annem koşar adımlarla bize doğru geldi. Mia'ı evin önüne bıraktı ve tekrar benim olduğum yere doğru geldi.
"Baban nasıl izin verdi buraya gelmene?"
"Anne babam bizi bıraktı." Evet ağlıyordum yine. Ona layık olamıyordum.
"Nasıl nereye gitti?"
"Anne o benim için kendini tehlikeye attı!"
"O şimdi nerede Nicole? Anlayamıyorum, ne tehlikesi? Niye ağlıyorsun?"
"O öldü."
"Ne!" O da benim gibi burkulmuş bir sese büründü.
"Anne çok acı çekiyorum. Artık herşey yolundaymış gibi yapamıyorum. Benim için ölmüş olması daha fazla çektiriyor bu acıyı. Nefes alamıyorum. Ortada su yok ama ben boğuluyorum. Yaşıyorum ama nefes alıyorum. Bazen öyle derine düşüyorum ki tek başıma çıkamıyorum. İçimi dökmek istiyorum ama kelime bulamıyorum. Ben anlatmasamda sizin benim sustuklarımla anlamanızı istiyorum. Ne olur anlayın beni. Onun ses tonuna kadar özlüyorum. Onun yarası iyileşmiyor,sadece susmaya öğreniyor. Onun ölmesi o kadar gelişigüzel olduki gidip tekrar gelmesini istedim ama olmuyor. Onun ölümüyle insanlara güvenimi kaybettim. Bana umut verdi ve umudumu aldı. Ben sadece birlikte mutlu olmak istiyorum. Herşeye rağmen bir de gülümsemeye çalışıyorum. Bu çok tuhaf ve aptalca."
"Nicole... Ben çok üzgünüm birtanem. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ona bir dah öldü diyebilmek... Bu çok ağır. Ah, Nicole onu çok seviyorum. Onu o kadar çok özlüyorum ki şimdi onu bir daha göremeyecek olmak beni korkutuyor. Hiç böyle düşünmemiştim. Senden onu sakladığım için çok özür dilerim."
"Lütfen bu konuya girme çünkü eğer girersen bir daha çıkamayız."
"Peki cesedi?"
"Bilmiyorum. Kaybolmuş. O öldükten sonra 3 gün baygın kalmışım uyandığımda cenaze törenine gittim ama kaybetmişler,ortadan kaybolmuş."
"Ben çok üzgünüm. Daha önceden de onu görmeliydin. Ben çok üzgünüm." Herkes bize bakıyordu ve ben bundan nefret ederim. Bu yüzden eve gitmeye karar verdik. Annem hemen bir duş almak istedi ben ise rahat yatağıma yatmayı. Kapıyı kapattım ve pijamalarımı giydim ve yavaşça yatağıma girdim ve gözlerimi kapattım.
********************
"Nereye gidiyoruz?" dedim siyah saçlı bir adama.
"Sana her şeyi göstermeye,öğretmeye gidiyoruz."
"Anlamadım."
"Babanın yanına gidiyoruz."

KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin