Kendimi gerçekten iyi hissediyordum. Karnım artık ağrımıyordu. Burada yatmakdan da çok sıkılıyordum bu yüzden hemen kalktım. Karşımda hemşire diye düşündüğüm birisini gördüm.
"Hayır kalkamazsınız."
"Brad bana istediğin zaman kalkabilirsin demişti."
"Lütfen bir daha Brad deme ona çünkü kızabilir. Hocamız ve ya Brad bey diyebilirsiniz."
"Brad bey mi? Ama burdakiler hep Brad diye hitap ediyorlar. Ben niye bey demek zorundayım?"
"Ben size gerekli açıklamayı yaptım." Gerçekten babama bey demeyecektim. Aslında Brad de demiyecektim. Direk dışarıya çıktım. James ve ya babamı göremedim hiç bir yerde. Herkes bana bakıyordu. Tabi ki bakıcaklardı burda yeni bir kişi gelirse bende bakardım. Belki de daha önceki olaylar yüzündendir. Karşıda babamı kavga ederken gördüm. Koşarak oraya gittim. Karşısında nefes nefese kalmış duruyordum. Beni farkedince durdular ikiside.
"Tatlım korkmana gerek yok. Eğitim amaçlı dövüşüyoruz." Eğitim için kavga edilir miydi? Jamesı gördüm şimdide siyah bir üniformasıyla yanıma geldi.
"Hey isterseniz ben onu buraları gezdireyim." Onaylarcasına kafasını salladı.
"Korkmana gerek yok kask takıyoruz."
"O kasklar nereye kadar koruyabilir ki!"
"Çok kullanışlılar."
"Ben ne zaman evime gideceğim?"
"Ne? Ne saçmalıyorsun"
"Elbiselerim ne olacak?"
"Burda biryerler var ordan alırsın."
Bu fikir her ne kadar hoşuma gitmesede onayladım. James bana bir sürü yer gösterdi. Hepsi de güzeldi ama fazla uykum vardı.
"Biraz uyusam?"
"Sen gerçek bu işi ciddiye alacak mısın?"
"Ciddiye alıyorum!"
"Gerçekten mi? Çünkü bunu kimse görmüyor Brad'in görmediği belli zaten."
"Ne demeye çalışıyorsun? Buraya gelip hemen avlanmamı mı?!" Sinirlenince kolayca ağlayabilecek biriydim ve şuanda aynı şeyler oluyordu.
Elini ağaça vurdu ve arkasını dönerek gitmeye başladı. Bu sırada ağzından bir kaç cümle vızıldadı. Tek duyduğum Tanrı aşkına ben neden seni gezdiriyorum kiydi. Çünkü bunu duymam için bastıra bastıra söylemişti. Kim bilir başka ne söyledi? Beni yalnız bırakıp gitmişti. Şimdi ben nasıl dönecektim? Nereye gidecektim? İstemsizce yere çöktüm ve sonra... Evet bütün güçsü kızlar gibi bende ağladım. Çünkü ben onların düşündükleri gibi güçlü sert bir kız değildim. Olamayacaktım da! Çimenler ayağımı kaşındırırken karnımın acıdığını farkettim. Kahretsin böyle oturmamalıydım. Ama ben böyleydim. Mutluyken, heyecanlıyken, üzgünken ve ya korkarken hareketlerimi kontrol edemezdim. Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim.Ne yapmamı bekliyordu. Gözyaşlarım gibi bütün güçsüz özelliklerimi de mi elimin tersiyle silmemi bekliyordu. Bunu kimse benden isteyemezdi. Çünkü bu imkansızdı.
Yerimden doğruldum. Cebimdeki peçeteyi ve telefonumu çıkardım. Yüzümdeki damlaları sildim ve arama geçmişinden babamı aradım. Onu kaydetmek için vaktim kalmamıştı. Evet beklenen son! Telefonuna bakmıyordu. Ne olduğunu anlamadığım halde başım fena halde dönmeye gözlerim kararmaya başladı. Hemen bir ağaca tutundum. Ve sonrası karanlık.
------------------------------------------------------------------->
Gözlerim yavaşça açıldı. Etrafımdaki sesler çok boğuk geliyordu. Karşımda babamı görüyordum. Bir süre bir şeyler dedi ama anlayamıyordum. Herkes çevremdeydi. Sanki çok umurlarındayım. Gözüm bembeyaz olmuş James'e takıldı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bir dakika James benim için. Yok canım gözlerimle görsem inanmam. Hem bana o kadar şey söyledi şimdi ağlıyor. Şok şok James vicdanına yenik düştü ve güçsüz bir kız için ağladı. Etrafımdakiler açılmaya başladı. Ben ise hala boş boş bakışlarımla James'ı süzüyordum. Bir sedyeyle bir kaç hemşire geldi belki de doktor. Belki her ikisi de her neyse. Beni sedyeye koyarlarken babam James'e "kızıma senin yüzünden zarar gelir Tanrı şahidim ki sana çok kötü cezalar veririm." Tek doğru düzgün duyduğum buydu. Bu kısmen onun suçu olmayabilir. Orda çömelip ağlayan bendim. Onu takip edebilirdim. Beni kalacağım bir odaya götürdüler. Bu oda iki kişilikti ama odada kimse yoktu. Bir kaç dakika yatakta oturup karşımdaki tablolara baktım. Taki babam gelene kadar.
"Güzel tablolar değil mi? Kendisi seçti. İstersen sende kendi eşyalarını düzenleyebilirsin."
"Korkunç bir rüya gördüm." Uyandığımdan beri tek söylediğim şey buydu. Bunu babama neden söylediğimi bilmiyorum ama böyle olduğunda hep anneme anlatırdım. Sahi acaba şimdi ne yapıyordur.
"Anlatabilirsin."
"Hayır.- Hayır anlatamam. Hatırlamıyorum. Tek bildiğim o rüya yüzünden böyle olduğu."
"Hatırlarsan dinlemek isterim.Şu an gitmem gerekiyor."
"Onun bir suçu yok."
Bana döndü ve:
"Umarım." Dedi ve gülerek gitti. Umarım ona bir şey yapmaz.
Birden nasıl olduğunu anlamadığım halde rüyam gözümün önünden geçti. Koşarak dışarıya çıktım. Babam bir yerde oturup bir kaç kişiyle konuşuyordu. Konuşmaları çok ciddi bir konu gibi gözüyordu ama benim rüyamı dinleyebileceğini söylemişti. Bu önemli bir olay.
"Baba!"
"Efendim."
"Rüyamı hatırlıyorum. Bak bir kız-"
"Kızım burda senin rüyandan daha önemli bir konuda konuşuyoruz."
"Ama bu rüya-"
"Peki. 5 dakika veriyorum."
"Bir kız var. Ormanda koşuyor. Çok hızlı sanki bir şey onu kovalıyormuş gibi. Çok korkuyor. Ve en sonunda o ölüyordu. Simsiyah bir varlık sanki ödeşmek için onu öldürüyordu."
"Bunda önemli gördüğün yer neresi? Bu bir rüya tatlım korkmamalısın."
"Peki ya bu rüya gerçekleşirse?"
"Ne demek istiyorsun?" Yüzü iyice ciddileşmişti.
"Yani belki bende sam gibi olabilirim. Belki onun gibi rüyalarım gerçek oluyordur. Baksana James'ı rüyamda gördüm ve sonra onunlar tanıştım." Aklıma James'ı ve rüyamı geçirdim. O orman o çukur. Hepsi olayın olduğu yerdeydi.
"Sam kim?"
"Hadi ama şu işi biraz ciddiye alamaz mısın?" Hala cevabı bekliyordu. Babamın yeni bir özelliğini daha öğrenmiş oldum. İnatçılık!
"Sam Wincherster. Supernatural diye bir dizi. Onlarda avlanıyorlar."
"Sanmıyorum Nicole. Yani bu çok saçma."
"Sence ruh avlamanız saçma değil mi? Bak James'ı-"
"Lütfen daha fazla gerçekleşmesi mümkün olamayan konular duymak istemiyorum." deyip tekrar diğer kişilerle konuşmaya başladı. Tekrar odama döndüğümde ders çalışan bir kız gördüm. Hadi ama burda da mı ders var.
"Meraba?"
"Ben Nicole. Galiba yeni oda arkadaşınım."
"Alaska. Sen şu bayılan kız mısın yoksa Brad'in kızı mısın?"
"Her ikisi de. Burada herkes babama Brad mi diyor?"
"Samimi olanlar öyle diyorlar. Sorun olur mu?"
"Hayır. Doktor bana Brad demememi istediğini söyledi de."
"İstiyorsan sana burayı gezdirebilirim."
"James gezdirdi saol."
"En azında sana kafede bir içecek ısmarlasam?"
"Hayır deme şansım var mı?"
"Hayır." Kolumdan çekip kaldırdı. Onu sevmiştim. Çok sevimliydi.
Kafeteryaya geldik ve burası gerçekten kalabalıktı. Oturacak yer bulamayacağımızı sanıyordum ki Alaska hemen buldu.
"Sana güvenebilir miyim?"
"Elbette."
"Buraya gelemden defalarca James'ı görüyordum rüyalarım da. Bir ormanlık yerde ve onu şimdi tanıyorum. Sence biraz tuhaf değil mi?"
"Hahaha evet tuhafmış. Bana Sam Winchester'ı hatırlattın. Biliyorsun de mi?" Gülmen için söylememiştim.
"Evet biliyorum. Bu gün bayıldığımda bir rüya görmüştüm sonra hatırladım ve babama anlattım. Rüyamda bir kız vardı koşuyordu ve en sonunda da ölüyordu. Belki bu da olacak. Belki Sam gibi bir şeyim bende. Babam bunun saçma olduğunu düşünüyor ama eğer ruh avlamak gibi bir olay olursa neden bu da olmasın."
"Bilmiyorum Nicole. Bana çok sıradışı geldi ama belki de doğru diyorsundur." Oh be sonunda beni destekleyen biri.
"Hey şu James değil mi? James!" diye bağırmaya başladım. Bana sert bir bakış attı ve başka bir masaya oturdu. Bana karşı sertti benim olmam gerekirken.
"Ben onunla konuşup buraya getirebilirim."
"Boşver Alaska. Biz de gidelim zaten."
Odaya vardığımızda ikimizde yorgun gözüküyorduk. Yataklarımızı açtık.
"Eğer istersen yarın sana da odayı süslemen için bir takım eşyalar bakalım." dedi. O kadar yorgundum ki sadece kafamı sallamakla yetindim. Hiç yarını düşünemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET
Mystery / ThrillerHayatın içinden bir genç kız... Saklı mektuplar,acı gerçekler... Ve aşkın romantik büyüsüne dair gizemli bir hikaye. KEHANET.Şimdi gerçek oluyor...