"James!" Diye bağırdım ona doğru giderken. Başka bir yöne doğru gitmeye başladı. Koşarak yanına yetiştim ve kolunu tuttum. Bu sefer konuşma sırası bendeydi. "Bekleyecek misin artık?"
"Niye bekleyeyim Nicole? Senin tesellilerini dinlemek için mi? 'James ben çok üzgünüm ama ben seni sevmiyorum.' demen için mi bekleyim? Sen söyle Nicole!" Diye bağırdı. Gerilmeye başlıyordum. Diyecek kelimem kalmamıştı çünkü korkmaya başlamıştım. Kelimeleri hatırlamaya çalışıyordum.
"Hiçbiri James! Sen hiçbirini doğru tahmin edemedin! Şimdi kes sesini ve beni dinle!" Sesim sanki boşlukta asılı kaldı.
Yüzüme bakıyordu. Dışarıdan bakıldığında ne somurtuyor ne de gülüyordu. Yüz ifadesi hiçbir şey belli etmiyordu. Ama ben onun içini biliyorum. Küçük çocuk misali yalvarıyordu. Ağzımdan çıkacak olan kelimeler fazlasıyla muhtaçtı. Usulca yağmaya başlayan minik yağmur tanecikleri karışık olan kirpiklerin de takılı kalıyor ve her gözünü kapattığında aşağı kayıyordu.
"Evet, sen duygularını açıkladığında sessizliğimi korudum çünkü korktum." Başını iki yana salladı ve sözümü kesti.
"Zevk mi alıyorsun? Beni acı çekerken görmek sana mutluluk mu getiriyor,devam et. Çünkü ben senin mutlu olmanı istiyorum. O mutluluk beni içermese de." Dedi herkesin odalarına kadar gidebilecek bir sesten sonra o kadar sessiz söyledi ki kuşlar bile duyamazdı artık.
"Nicole sen 1 gün ölecek bir kelebeksin. Ben ise 150 yıl seni düşünürüm, severim. Ulan ben senin baş harfine bile aşığım neyimden korktun?" Dedi James. Ellerim üşümeye başlamıştı.
"Seni kırmaktan korktum..." Dedim çaresizce.
"Bu ne demek Nicole. Seni sevmiyorumu söyleyemediğin için bunu mu söylüyorsun?" Dedi iğneleyici bir tonla.
"Neden hiç kimsenin seni seveceğini düşünmüyorsun?" Bu sefer bağıran bendim.
"Çünkü büyük annem eskiden demişti; "Kendini sevmeyi öğren. Başka kimse seni senin sevdiğin kadar sevmeyecek." derdi. Ve inan bana sırf bu kelime yüzünden kendimi sevmek istemiştim ki en azından senin de benim kendimi sevdiğimin yarısı kadar sevebileceğin ihtimali geliyordu aklıma. Ben en çok bu ihtimali sevdim." O şuan James değil küçük bir çocuktu benim gözümde.
"Biz bir hayaliz Nicole. Hayalden öteye geçemeyiz." Dedi gelecekteki eşim.
"Hayır,James. Biz rüyayız. Hayallerimizden çok daha güzel olan." Dediğimi anlamasını beklemiyordum. Bunu anlayabilen sadece Alaska ve Jamie olmalıydı.
"Sende biliyorsun işte,rüyalar asla gerçekleşmez." Hayır! Benim rüyalarım gerçekleşir.
Gidiyordu. Her adımı benden uzaklaştırıyordu onu. Önlem almalıydım. "Gitme!" Sesim titredi. "Gitme, James! Seni seviyorum. Gitme, ne olur!" Dedim. Döndü ve o şaşkın yüzünü görmeme izin verdi.
Ona doğru koştum ve sarıldım. Şaşkınlığının ardında o da bana sıkaca sarıldı. "Seni seviyorum..."
Çevremizde daire olan insanları gördüm. Utancımdan yüzüm kızarmıştı ama bu ona değerdi. "İşte benim oğlum!" Diye bağırda Alaska. James'ın gülüşünü omzumda hissettiğim zaman bende gülmeye başladım. O kadar güzel vakit geçirmiştik ki. İyi ki Alaska ondan vazgeçmememi dediğinde onu dinleyip söylemişim hislerimi.
Ayrıldığımızda hemen gidip Alaska'ya ve Jamie'ye gidip sarıldık. Herkes tebrik ediyordu. Cassidy ise bir köşede oturmuş bizi izliyordu.
"Çocuklar toplanın!" Dedi Alex. Eskiden onun derslerine giriyordum. "Herkes silahlarını alsın ve gözünü dört açsın. Argent soyunun kampını işgal edenlerin buraya da geleceklerini düşüyoruz. Gelmeleri an meselesi." Dediğinde gürültü koptu. Herkes korkmuştu. Sanki yer yerinden oynamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET
Детектив / ТриллерHayatın içinden bir genç kız... Saklı mektuplar,acı gerçekler... Ve aşkın romantik büyüsüne dair gizemli bir hikaye. KEHANET.Şimdi gerçek oluyor...