16.Bölüm- Oğuz Kanunları

227 13 1
                                    

Uzun bir süredir aynada bakılı kalmıştım. Son günlerde spor yapmayı aksatmıştım. Biraz karnım çıkmıştı. Tartıldığımda ise 3 kilo aldığımı gördüm.

Gardıroptan eşofmanlarımı çıkartarak hızlıca üstüme geçirdim. Elime aldığım toka ile sıkı bir atkuyruğu yaptığımda hazırdım. Kapının önüne çıktığımda siyah spor ayakkabılarımı giydim. Asonsörü kullanmayarak merdivenlerden indim.

Bu evin projesini hangi mimar çizdiyse bu kadar merdiven yapmayı çok mu düşünmüştü? Koşu alanına gittiğimde kulaklarımı kulağıma taktım. Kendime bir ritim tutturduğumda yavaş yavaş alışıyordum.

   Kulağımda çalan müzik ise ayrı bir güzeldi. Yarım saat koşmamın ardından boş bir bank bularak oturdum. Ayaklarımı ileriye uzatarak cebimden telefonumu çıkardım.

Buradaki bir haber sitesine girerek haberlere bakmaya koyuldum. Yorgunluktan ve hızlı nefes almamı gidermek için zaman geçirmeliydim.

ÖZ Holding'in yakın zamanda yapılacak olan açılış için Özgür Gedik İzmir'e geldi.

ÖZ holding gittikçe büyürken yerine artık Oğuz Gedik alacağını duyuldu. Kesin olmamakla birlikte tuhaf olaylarda gözden kaçmıyordu.


   Başka diğer gereksiz bulduğum haberlere bakmadım. Dudaklarımı istemsizce büzülürken düşünmeye başladım. Beni öpüp gittikten sonra iki gün geçmişti. Aramamıştı veya mesaj atamamıştı. Babası burada olması onun bunlara engel olacağını düşünmüyordum.

Temiz hava sağlıklı düşünmemi sağlıyordu. Kendime bir kanun yaratmalıydım. Kesinlikle Oğuz kanunu yaratmalıydım.

Oğuz Kanunu Madde 1: Tensel temas yok.

En zoru ise buydu. Yanımdayken kollarının altında durmayı, dudaklarının başımın üstünden saçlarımı öpmesini ve daha birçok şeyi yapmasını isterken benim uzak durmam zor olacaktı. İç sesim eline aldığı yelpazeyi sallarken ağzında sakızını patlatarak 'Allah var yukarıda yapamazsın.' söylendi.

Oğuz Kanunu Madde 2: Aramadığı ve mesaj atmadığı sürece iletişim kurulmayacak.

Bu hafifletici bir kanundu. Buna dayanabilirdim. Sanırım.

Oğuz Kanunu Madde 3: Asla ve asla üzülmek yok.

Kendi kendime kurduğum kanunlar, zorlanacağım hatta birçok kez kenarından döneceğimin haberdarıydı. Ama kendim için Oğuz için yapmalıydım. Hatırlamalıydı.

 Ben Ahsen İnci Özdemir, kendim yarattığım kanunlara uyacağıma yemin ederim.

İç sesim hakim olurken ben ise karşındaki suçlu konumundaydım. Yemin etmiştim ve artık geri dönüşü yoktu. Kendi kendime yemin ediyordum. Çünkü yalnızlar böyledir. Kendi başına yemin eder, kendi başlarına ağlar ve kendi kendilerine gülerlerdi. Yalnızlığın olayı bu.

"Canınız sıkan nedir?" yanıma oturan üst kat komşum Kemal Bey üstüne giydiği kısa kollu kırmızı tişörtü ve siyah eşofman altı ile benim gibi spor yaptığı belli oluyordu. Ne zaman yanıma oturduğunu ise bilmiyordum.

"Hiç" üç harfli bu kelimeye bazen çok seviyordum. Başka bir cevap verme veya açıklama yapmana gerek kalmıyordu.

"Bir erkek için üzüleceğinizi sanmıyorum fakat eğer o yüzdense daha iyi erkekler bulabilirsiniz." Yavaşça bacaklarıma kendime doğru çektim. Yavaşça kalkarak onun karşısında dikildim.

"Beni hiç bir erkek yaralayamaz." Arkamı dönüp gittiğimde kurduğumun cümleye inanmasını umut ettim.


   Anahtarlarımı hızla salona attığımda direk sıcak bir duşa girdim. Ter ve yorgunluk su ile karışıp giderken düşüncelerimin de gitmesini istedim.

  Düşüncelere dalmış giderken vücudum benden habersiz komutlar vererek üstümü giyinmiş ve salona oturtmuştu.

Kış mevsiminde olduğumuz için biraz serindi. Gözlerim daha 11 gibi kapanırken telefonuma bir mesaj geldi. Uzandım telefonuma ama mesaja nedense girmek gelmedi.

Oğuz'dan gelen bir mesaj korkutmuştu.

"İşlerim yoğun, seninle ilgilenemiyorum. Telefi edeceğimden emin olabilirsin."

Hıh diye bir ses çıktı ağzımdan. Hele şükür aklına gelebilmiştik. Oğuz bey bana mesaj atma gereği duyması bile benim için büyük bir şerefti. Mesajına cevap vermeyerek yatağıma yattım.

Liseye ait fotografımızı alarak yastığın diğer tarafına koydum. Bir elim yastığımın altına doğru yol alırken diğeri ise yorganın üstünden fotograf çerçevesini bulmuştu.

"Hatırla beni. Hatırla ki kendimi dizginlemek zorunda kalmayım. Hatırla ki o güzel kokun üstüme sinsin, dudaklarımda dudaklarının tadı kalsın. Hatırla ki beni bu ızdıraptan kurtar." Gamzelerini belli olan yanakları, üstündeki okul forması bir eli her zamanki yeri ve evi misali belimdeyken şakağımdan öperken ki fotografımızdı.

   Bir erkek bir kızı anlından öperse onu kendine kılardı. Bizim felsefemiz buydu. Her zaman beni bırakırken, yanıma geldiğinde, durup dururken dudaklarını anlıma bastırırdı ve fısıldardı.

"Benimsin" diye.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin