Her sabah kalktığım alarmın lanet sesi yerine, bu sabah güzel kokularla uyandım. Börek kokusu burnuma çalınırken, evin sıcaklığı ile yorganıma sıkıca sarıldım. Sağıma dönerek pencereye baktım. Kar taneleri cama vururken, beyaz hava insanın içini rahatlatıyordu. Sıcağı seven ben, sakince yağan karı seviyordum. Ocak ayının ikinci haftasında olduğumuz için burası aşırı derece soğuktu. Ama evimiz, sımsıcaktı. Gülümseyerek perdeye uzandım ve kendime doğru çektim. Şimdi Oğuz'un her gece tırmandığı, iki kere düştüğü ve defalarca vücudunu çizdirdiği ağaçı görüyordum. Kardan dolayı, yaprakları kurumuş, adeta çıplaktı.
Mermer karlar ile doluyken, kendi yatağında horul horul uyuyan Berkay'a baktım. Gülümseyerek pencereyi açtım. Yüzüme vuran soğuk rüzgar ve birkaç kar tanesi ile titrerken, sımsıcak ellerimi kara daldırdım. Avucumun içi karlar ile doluyken, hemen pencereyi kapadım.
Derin uykuya sahip Berkay'ın tişörtünün ucunu kaldırdım ve avucumdaki bütün karı içine bıraktım. "Siktir." Diyerek ayağa fırlayan Berkay, tişörtünün eteklerinden tutarak rastgele bir yere fırlattı. Fırladığında yere düşen karlar ile sinirle bana döndü. "Kaç yaşında kadınsın, hala daha soğuk şakalar," omuz silkerek küçük yastığımın altındaki telefonuma uzandım. Akşam kapadığım için suçluluk duyarken hemen açarak gelen mesajıma baktım.
Gönderen: Küçük Erkeğim
Elimde viski bardağım, telefondan çalan Teoman... Mırıldanıyorum, Ahsen diye... Ama bu içki de senin dudaklarının yerini, şarkı da senin sesini yerini tutmuyor. Kısacası, Ahsen. Kilometreleri, sikeyim.
Dudaklarımdan bir 'hah' çıkarken, yatağımın altında kaçmış terliklerimi alarak ayağıma geçirdim. Neymiş efendim, elinde viski bardağı... Bu adam beni dinlemiyordu ve bu beni kilometrelerce ötede bile sinir ediyordu.
Yanıtlama basarak hızlıca mesaj yazmaya koyuldum.
Gönderilen: Küçük Erkeğim
Beni kilometrelerce uzakta olmana rağmen sinirlerime yukarıya çıkarıyorsun ve ben sana bir şey atamıyordum. Haklısın, Oğuz. Kilometreleri sikeyim.
Gönder tuşuna basarak yüzüme yapışan saçlarımı omzumdan geriye attım. Telefonumu pijamamın cebine koyarak banyoya ilerledim. Yüzümü yıkarken, yüzümde tuhaf bir gülümseme vardı. Bu gülümseme, saklanıp raflara kaldırmış anılardan hatırlıyordum. Lisede Oğuz'la ilgili olaylarda ki gülümseme... Bu gülümseme, şapşal bir herife aşığım gibisinden mesajlar veriyordu.
"Ah, lisede sevgilisi tarafından öpülen kızlara benziyorum." Diyerek kendime kızdım ve soğuk suyu yüzüme çarptım. Soğuk su yüzünden homurdanırken, işlerimi bitirerek kendimi mutfağa attım.
Annem, tavada sucuk kızartırken, babam masada kurulmuş her zamanki gibi gazete okuyordu. Arkasından sarılarak yanağına sulu öpücük kondurdum. "Günaydın, babacım," gazetedeki haberlerden gözünü kısa süreliğine ayırarak yanağımı öptü. "İyi uyundun mu?" kafamı sallayarak boynuna doladığımın kollarımı çektim. Sandalyeye oturarak annemin kurduğu muazzam sofraya göz gezdirdim.
Çilek ve dut reçeli, çaylı kek, elmalı turta ve fırından yeni çıkardığı börekler ile açlığımı üst seviyelere çıkarmıştı. Küçük kaşıklardan birini alarak çilek reçeline bandırdım. Ağzıma yayılan çileğin güzel tadı ile anneme döndüm.
"Sen mi yaptın anne?"
"Ben yaptım tabi. Marketlerde bozulmasın diye ne kattıkları belli olmayan reçeli almam. Yazın çileğin bol olduğu zamanlarda alırım ve kendi ellerimle yaparım." Gülümseyerek ekmekten bir parça kopardım ve reçeli üzerine sürdüm. Gözlerim kapıdan giren, kaşlarını burnuna erişmek üzere olan Berkay'a ilişti. Zümrüt yeşili kazak giymiş ve altına siyah pantolonu ile her zaman ki gibi yakışıklı duruyordu. Babamın gençlik fotoğraflarına baktığımda aynı onun gibi olduğunu anlıyordum. Babam, 50'li yıllarda yaşamış bu ise onun 1995 modeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RomantizmAhsen geçmişte sevdiği şehri, her daim yanında olan ailesi, kardeşim dediği arkadaşlarını bırakarak kaçmıştır. Her sevdiği şey o şehirde kalırken isminden bile vazgeçmiş ve ikinci ismi olan İnci'yi kullanmaya başlamıştır. İnci Özdemir yıllarca yaln...