27.Bölüm- Değiştirilemez

265 8 0
                                    


OĞUZ


İçimde yaşadığım bu acıyı altı yıl öncesi de yaşamıştım. O zaman avuçlarımın içinden giden bir kadın vardı şimdi ise avuçlarımın içindeki kadın kaybetme olasılığım ile mücadele ediyordum. Hangisi daha kötü diye sorarsanız şimdi ki durumdu. Çünkü o avuçlarımın içinden kaysa da ben onu uzaktan izler, ortak yerlerde karşılaşıp, gözlerine bakardım. Kokusu yanımdan geçer saniyelik olsa da içime çekerdim.

Ama tamamen kaybedersem bir bitkiden farkım kalmazdı. Sadece nefes alır gerekli şeyleri yapardım belki de dayanamaz onun yanına giderdim. O bir melek kadar masumken ben cehenneme gidecek kadar kötü bir adamdım. Buluşmamız imkansız belki diğer dünyada ama küçük bir umut, birkaç saniye görmek için ölmeye bile razı gelirdim.

İnsanlar sevdikleri insanın kıymeti kaybettikleri zaman anlarlardı. Benim de kıymetini daha önce anlasaydım da kendime sarsaydım. Bu anları ne kadar özlemiştim.

Gözlerim bir an olsun hareketsiz yatan kadından ayrılmazken, kendimce planlar yaptım. O uyandığında onu sıkıca sardığım, kızarık yanaklarından öpeceğim ve o güzel kahverengi gözlerini dalacağım gibisinden hayallerdi.

"Bürona girdiğim gün..." o uyuyalı iki gün olmasına rağmen bilmem kaçıncı itirafta bulunuyor, onun yanında olduğumu hissettirmeye çalışıyordum. "Karşımda 40 yaşlarında, yüzü yaşlılık belirtileri olan çizgiler ve burnunu üstünde gözlüklü bir kadın beklemiştim. Odana girdiğimde karşımda bir afet gördüm. Gülünce yanağındaki çukur yakarken, kokun bir fırtına misalı beynimdeki düşünceli savurmuştu. Tenin ise...  Elime değdiği an üzerime buzlar dökülür gibi bir titreme yaratmıştı." Bir süre daha bekledim. Serumu bittiğine göre bir doktor veya hemşire gelerek onu değiştirecek, yerine bir yenisini ekleyecekti. Aynı 4 saatte bir yaptıkları gibi...

Odanın kapısı açıldığında bizimkiler girerek kapıyı kapattı. Levent omuzu sıkarak Ahsen'e baktığında Öznil'de yatağın diğer ucuna oturmuştu.


Levent iç çekerek, "Böyle mi olacaktı?" diye söylendi. "Siz bu duruma düşecek insanlar mıydınız? Biriniz hasta yatarken diğeriniz ruh gibi mi dolaşacaktı. Bu muydu hayalleriniz?"


Aldığım nefes ciğerlerimi yakarken, "Değildi. Bizim hayallerimizde, iki katlı bahçeli bir ev ve çiçeklerin üstünden atlayan çocuklarımız vardı. Ben onu bu hale getirmek istememdim. Hiç istemedim." Avucumdaki eline bir öpücük kondurarak "Hiç canını yakmak ister miyim ben onun?" Levent'e dönerek baktım. O benim sevgime şayit olmuş iki insandan biriydi. Birisi aynı Ahsen'in en yakının olduğu gibi uzaktaydı. Ama işin garibi onlar bizden daha şanslı olarak evlenmişlerdi. Biz ise birbirimiz ile bile savaşamayacak durumdaydık.

Odada sessizlik hakim olurken, gündüzleri bizimle olan hemşire elinde iğne ile yaklaştı. Dün Cengiz abi, Ahsen'in yoğum bakımda durmasını gerek olmadığını normal bir odaya alınması söylemişti ama red etmiştim. Burada kimsenin haberi olmuyordu hemde daha sağlıklıydı. Tabi ben hiç çıkmıyordum ve belirli saatlerde bizimkiler yanımıza uğruyordu. Bizde ona zarar vermek istemediğimizden sorun olmuyordu.

 Benim yanımda durarak elimde olan elini çekmek istediğinde "Ne yapacaksınız?" diye sordum.

Hemşire cebinden bir tüp çıkararak "Laboratuvara götürüp inceletmem gerekiyor. Ona göre ilaçlara devam edip etmeyeceğimiz kararlaştıralacak." Kafamı sallayarak avuçlarımdaki elini yatağa koydum.

Hemşire iğneyi damarına sapladığında canım yanarcasına dişlerimi sıktım. O hissediyor mu, hissetmiyor bilmiyordum. Ama hemşire bir kere daha çıkartıp sapladığında geriye kan almayarak hava çekti. Başka bir damar aramaya koyulduğunda elinde tuttuğu iğneye elimle savurdum. İğne yere düşürürken hemşire korku dolu gözler ile bana baktı.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin