21.Bölüm - Güvendesin

277 7 0
                                    

Dans şarkısı : I Wont't Give Up

Açık pembe tonlarında, göğüs dekoltesi olan elbise aynı prenseslerin kralların karşısına çıktığında giyeceği türden bir elbiseydi. Önü dizlerimin bir buçuk karış yukarısında olup arkası uzundu. Onun altında olan yüksek altın renginde ki ayakkabılar tamamlamıştı. Oğuz'un zevkini bir kere daha hayran kalmıştım. Saçlarımı ise kuaförde dağınık bir topuz yaptırmıştım. Hazır olduğumda çantamı alarak aşağı indim. Oğuz'un geldiğini bildiğimde vakit kaybetmek istemiyordum.

   Siyah arabasını gördüğümde yavaş adımlarla o yöne doğru ilerledim. Arabanın kapıları açıldığında olduğum yerde çakılı kaldım. Koyu lacivert takım elbisesi jilet gibi pürüsüzdü. Kravatı ise ona uyumla koyu bir lacivert. Ceketini cebine koyduğu takım elbisesine uymayan elbisemin tonlarındaki mendil, benimle olduğunun kanıtı gibi geliyordu bana.


Benim gibi o da beni izlediğinde gözlerinde ışıltı büyümüştü. Gülerek yavaş ve çekici adımları ile yanıma ulaştı. Bir elini uzattığında beklemeden elimi elinin içine koydum. Elimi dudaklarına götürüp bir öpücük bıraktığında içimdeki alev büyüdü.

"Işıltınız bu gece her erkeği büyüleyecektir, Leydim." Ciddi bir ifade takınarak referans yaparak saygıyla kafamı aşağı eğdim.

"Bunları sizden duymak beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin, Lordum." Kafamı kaldırıp gülümsediğim de saçlarıma bir öpücük bıraktı. Arabaya yerleşmem için yardımcı olmuştu. Eteğimin arkası çok fazla uzun değildi fakat yinede yardım gerekiyordu. Arabayı kutlamanın yapılacağı ötele sürmeye başladığında gergin hali gözümden kaçmamıştı. Arabayı sakin bir yerde durdurduğunda anlamadım. Kemerini sökerek bana döndü. Cebinden lacivert bir kutu çıkararak uzun parmakları ile açtı.


  İçerisinde lacivert taşları olan zarif bilekliği eline aldı. Bana doğru eğildi ve kemerimi söktü. Ona doğru döndüğümde kendimi gözlerimden alamıyordum.

"Bunu gördüğümde ince bileklerinde ne kadar güzel duracağını düşündüm. Lacivert benim rengim ve sende benim rengimi taşımanı istiyorum." Ağzından çıkan kelimeler aklımı bulandırırken dudaklarına baktım. Dudakları o kadar muazzam bir şekilde hareket ediyordu ki. Tanrı Oğuz'u yaratırken fazla uğraşmış olmalıydı. Gözlerinde kahverengilik, dudaklarının dolgunluğu, ses tonu muhteşem bir güzellikti. Benim için dünyanın yedi harikası; Oğuz'un dudakları, gözleri, gamzeleri, elleri, dili, sesi ve kaslı göğsüydü.

"Bunu kabul edemem." Çok zarif bir parçaydı ve ben onu taşıyabilecek biri değildim. Bileğime uzanarak bilekliği bileğime taktı. Bileğime bırakmadan gözlerimin içine baktı.

"Kabul edip etmeyeceğini sormadım. Senin için aldım ve o senin."

"Teşekkür ederim." gülümsedim. Tatmin olmuşcasına kemerini taktı ve gaza bastı.

 Kısa yolculuktan sonra büyük bir otelin önünde durduk. Birkaç kişi elinde tuttuğu kamera ve fotoğraf makinaları ile otele girenleri çekiyordu. Kadınlara baktığımda aynı benim gibi abiye elbiseler giydiklerini gördüğümde içimde rahatlama hissi oluşmuştu.


    Oğuz arabadan indiğinde benim kapıma geldi. Takım elbisesinin önünü ilikleyerek kapımı açtı. Elimi tutarak yavaşça araban indirdi. Gülümsedi, çünkü tedirgin olduğumu buz kesen ellerim ona bildiriyordu.

 Kapımı kapattığında kolunu bükerek koluna girmemi belirti. Koluna girdiğimde anahtarı valeye verdi. Yavaş adımlarla yürürken bütün gözler bize dönmüştü. Bir kaç flaş patladığında yüzümü buruşturmadan edememiştim.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin