26. Bölüm- Uyuyan Güzel

289 7 0
                                    


OĞUZ


"Peki, Taner'in onu nerede tutacağını tahmin edemiyor musunuz?" diye soru yöneltiğinde sinirle bakışlarımı Tarık Demir'e döndürdüm.

"Taner'in bütün adamları, depoları İstanbul'da. Burada neyi var bilmiyorum." Sert sesim ile elinde tuttuğu telefonunu masaya bıraktı ve birkaç tuşa bastı.

"Buradaki her karanlık olaylar benden sorulur. Depoların sahiplerini de öyle ki tanıyorum. Bir kaç depo sahipsiz ve kimlerin içinde olduklarını bilmiyorum."

"Teker teker, bakalım." Diyerek ayağa kalktım. Tarık Demir'de ayağa kalktığında çekmecesinden silahını çıkararak beline taktı. Silahı sevmiyordum çünkü Ahsen'in korktuğunu biliyordum.

Destop'tan çıktığımızda siyah arabama ilerledim, hızla. Arka arkaya dizilmiş on arabada her birinde adamlarımız vardı. Belki de bu kadar kalabalığa bile gerek yoktu. Taner'i kendi başıma da halt edebilirdim ama zayıf noktam onun elindeydi. 

Sürücü koltuğa geçtiğimde anahtarları sokarak arabayı çalıştıracağım zaman elim telefona gitti. Görüntülü aramayı gördüğümde kaşlarım istemsizce çatıldı. 

Yeşil tuşu kaydırdığımda beklemediğim, kişi ile içimdeki alevler etkisini lavlara döndürerek kalbimi yakmaya başladı. 

Yüzü solmuş, gözlerinden süzülen yaşlar beni gördüğünde hıçkırığa dönerek yanaklarından süzülmeye devam etmişti. Onu ağlarken görmekten nefret ediyordum. Kendimden onu bu hale getirdiğim için de nefret ediyordum. 

"Piç kurusu!" diye bağırdım. Yüzünde oluşan o müzip ifadeyi, bıçakla parçalayıp, bir daha gülmemesi engellemek istiyordum. 

"Nasılsın, Oğuz. Biz çok eğleniyoruz da." Diyerek Ahsen'i gösterdiğinde gözlerindeki yaşları silmeye çalıştı ama o güzel gözlerinde gözyaşları dinmiyordu.

"Ahsen" diye mırıldandım onun duyacağı sesim ile. Ellerim titriyor kendimi ağlamamak için zor tutuyordum.

"Oğuz." Dedi aynı benim ses tonum gibi sessiz. Biz böyledik işte...

Yıkılsakta, kaçırılsakta adlarımızı söylediğimizde o derin acılar kaybolur, yerine özlemle bakan gözlerim olurdu. Şimdi de öyle bakıyordu bana, özlemle ve en çok sevdiğim aşkla bakıyordu sevdiğim kadın. 

"Ben seni gittiğin sabah hatırladım. Seni başka bir bedenle aldattım, pişmanım. Ama kalbimle sana ihanet etmedim, Ahsen'im" dediğimde yüzünde acı dolu bir ifade oluştu. Belli ki aldatmam onu kaçırılmasından daha fazla üzmüştü. Ama kendimi ona affettirecek, kollarımda huzuru sağlayacaktım. Boğazımı temizleyerek zorda olsa Ahsen'den gözlerimi çektim.

"Taner, seni bulduğumuzda ne olacağını biliyorsun değil mi?" diye sordum. O parmaklarını sevdiğim saçlarda gezdirmeye başladığında kıskançlıktan gözlerimin karardığını hissettim. "Sikicem belanı, o parmaklarını teker teker kırıp, kerpetenle vücudundan ayıracağım." Arabanın içinde bağırmam onu korkutmuyor olabilirdi ama yanına gittiğimde eminim ki korkacaktı. Çünkü ona yaşayamacağı kadar acı yaşatacaktım. O, benim kadınıma dokunamazdı. O benim sevdiğim kadının saçına dokunması bile çok kötü ödeyecekti.

"Sende bir şey desene, Ahsen." Taner'in eğlenen ses tonu canımı sıkmaya başladığında onun ihtiyaç dolu sesin duydum. "Kurtar beni." Kafamı salladım. Onu kurtaracağımı biliyordu ama benden bir onay bekler gibi bir hali vardı.


"Abi oda hazır." Taner'in gülümsemesi yüzüne yayılırken, Telefonu ona doğru yaklaştırdığında ince parmaklarını ekranda gezdirdiğini gördüm. Boğazımda düğümler çözülmek için yalvarırken "Oğuz, Ahsen karanlık ve böcek dolu bir odada ne kadar durabilir?" diye konuştu, Taner.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin