Dudaklarımız ahenk ile kıpırdanırken, gözlerimi kapamış dokunuşlara odaklanmıştım. İçimdeki umutlu ve aşk dolu kelebekler uçmaya başlamış, karnımda ve kasıklarımda güzel kıpırtılar oluşturmaya başlamışlardı. Ellerimi saçlarından aşağı, sırtına indirdiğimde ağzından inleme kaçmıştı. Bu, doğru hareketlerde bulunduğumun en büyük kanıtı olurken, dudaklarının üzerinden gülümsedim. Dudaklarımı nefes almak için birkaç saniyeliğine ayırırken, bu defa Oğuz büyük bir hırsla dudaklarımı ele geçirdi. Dişlerimiz birbirine çarparken, belindeki ellerimi öne getirerek, pantolonun kemerine getirdim. Titreyen ellerim ile açarak çıkardım. Yere fırlattığım da metal sesi de nefes sesimiz gibi odada yankılanmıştı. Pantolonun önünü şişmişti ve fermuarını açarken zorluk çıkarmıştım.
"Yapamam, Ahsen," Oğuz dudaklarını aniden çekerek beni koltuğa bıraktı. Ayağa kalkarak benden uzaklaşırken, gözlerimi kısarak ona baktım. "Sana gelince, düşünmem gereken bir sürü ayrıntı var. Bunu hemencecik yapamam. Yanlış geliyor,"
"İstiyorum. Şuan umurumda olan sensin." Kafasını iki yana salladığımda ayağa kalkarak karşısına dikildim. Ellerimi göğsüne koyarak ileri geri okşamaya başladım. "Başka kadınlarla yatarken, hiç bir şey yanlış gelmiyordu, Oğuz. Şimdi de gelmesin!"
"Onlara değer vermiyordum."Tekrar dudaklarına uzandığımda elleri nazikçe ellerimi kavrayıp bir adım benden uzaklaştı. Gözlerim reddedilmenin, kötülüğü, berbatlığı hissi dolarken, "Ben çocuk için hazır değilim." Dedi. Cümle beynimdeki düşüncelerin yok olmasına ve tek bir şeye odaklanmama neden olmuştu. Hayal kırıklığı...
Bütün bedenimi kaplayan, alev gibi yakan bu duygu gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesini de neden olmuştu. Gözyaşlarım içimdeki yanan alevi bile söndürecek kadar güçlü değildi.
Ama bu defa içimi yakacak dahi olsam, geri durmayacaktım. Ondan kaçmayacak, direnecektim. Bir daha kaybetmeyi göze alamayacaktım.
Belime gelmiş elbisemin eteklerinden tutarak hızlıca kafamdan çıkardım. Siyah kumaş parçasını parmak uçlarımdan kayarak parkenin üzerinde yer aldı. Dolu gözlerimle gözlerime bakarak, gülümseye çalıştım. Gülümsedim de...
Ellerimi arkama, sütyenimin kopçasına getirdim. Parmak uçlarım, göğüslerimi özgür bırakmasına saniyeler kala, Oğuz hızla üzerime gelerek, arkada ki ellerimi kavradı.
İşte bu benim güçsüzlüğümü bir daha gözler önüne sererken, bacaklarımın güçsüzleşmesi ile yere düştüm. Belki de oturdum. Şuan bedenimin verdiği hareketleri kontrol altında tutacak kadar düşünemiyordum. Kalbime oturan hayal kırıklığı, düşünmeme zarar veriyordu...
"Bebeğim, yapma böyle... Bak, senin için... Sen bunu yaptığında kendini suçlayacaksın. Sabah uyandığında pişman olacaksın."
"Olmayacağım," diye bağırdım. "Olmayacağım işte... Yıllardır, kendimi sana sakladım. Kaçırıldığımda, böylece iç çamaşırlarımla Taner'in karşısında kaldığımda, korktum tamam mı? Bana dokunacağından, sırf kendimi sana sakladığım seneleri yakacak diye korktum. Artık korkmak istemiyorum."
"Anlamıyorsun, Ahsen. Eğer sen bugün benimle birlikte olursan yarın sabah kalktığın da kendini berbat hissedeceksin. Hatta ağlayacaksın! Ailenin yüzüne dahi bakamayacaksın, utançtan, çünkü sen düşünceli ve eski değerlere önem veren bir kızsın. Sen kendini her zaman gelinliğin içerisinde hayal ediyorsun."
Oğuz'un dediklerini birden düşündüğümde içimde yanan alevlere odunlar eklenerek o ateş iyice şiddetlendi. Haklıydı. Ailemin yüzüne bakamayacak, en büyük hayalim olan gelinliği giydiğim de suçluluk duyacaktım. Derin nefes alarak, gözyaşlarımı sildim.
"Bunları benim düşünmeme gerekir," diyerek yenilediğim de derin bir nefes çekti içine. Onu hareketlerini izlerken, sıklaşan nefesinin de bana karşı koymakta zorlandığını anlıyordum. Aslında koymamalıydı. Bunu yapmalıydık... İstiyordum. Sadece isteğime yoğunlaşmak istiyordum.
"Ama içindeki aşk düşünmene engel oluyor. Bu yüzden seni ben düşünmek zorundaydım. Aklım karışık olduğunda sen benim yerime düşünmelisin. Biz o zaman tamamız, bebeğim. "
Gülümsemek geldi içimden... Gülmek, hatta kahkaha atmak... Ama hiç birini yapmadım sadece gözlerimden süzülen yaşları parmaklarım ile sildim. Sırtımı dayadığım koltuktan çekerek orta sehpaya tutunarak ayağa kalktım. Oğuz'un gözlerine bulut kaçmış gibi gözyaşları ile doluydu. Ağlamam onu üzüyordu.
"Parçalanıyorum, Oğuz, bunu anlamıyor musun? Sana attığım her adımda, düşeceğimden korkuyorum. Tekrar beni bırakacağından ödüm kopuyor. Bir bebek, beni bıraktığında yokluğunu hissettirmez. Onu çok severim, senden bile çok... Eğer sorun bebeğe bakmak ise meraklanma ben bakacağım. Her şeyi planladım. Londra'ya taşınacağım. Senden maddi veya manevi yardımda istemiyorum. Bankada bizi bir sene idare edecek kadar param var. Son aya kadar çalışır, biriktiririm. Ve sen bizim hakkımızda bir şey dahi duymazsın."
"Sen ne dediğinin farkında mısın?" yumrukları iki yanında beklerken, hızla üzerime yürüdü. Korkarak geriye çekilirken, yaptığını anlayarak durdu. "Ben sana bütün servetimi sunacakken, sen başka ülkede, başka paralarla yetiştireceğini mi söylüyorsun. Ben o bebeği yaparsam, diğer ki gün nikah masasına otururuz. Seni bu kadar severken, senden olan bir parçayı nasıl geri iterim. Anla şunu, Ahsen. Sen berbat, ben berbat birde bu halde çocuk mu yapacağız. Daha 15 gün öncesine kadar kaçırılmıştın, zehirlenip, iki gün uyutuldun. Seni bulmak için harap oldum." O anlar aklıma gelirken, koltuğa oturdum. Ağlamaktan başıma giren ağrılar boğazımdan hıçkırıkların kaçmasına neden oluyordu. "Ve benim kötü anlarım. Babam hasta, her an telefon geleceğinden korkuyorum. Söylesene dünyamıza bir çocuk getirebilecek için uygun zaman mı? O çocuğu bu durumda dünyaya getirmenin günahını nasıl çekeceğiz?"
Haklı olmasından nefret ediyordum. Çünkü ben sadece Oğuz'a ve bebeğe odaklı düşündüğümden yaşadıklarımı göz ardı etmemiştim.
"Ben uyacağım," dedim koltuktan kalkarak, yatak odasını bilmiyordum ama orada yatmayacağımı biliyordum. Oturduğum koltukta Oğuz'la öpüştüğümüz ve kendimi olumlu anlamda tatmin ettiğim için bu koltuk yerine karşı koltuğu tercih ediyordum. Koltuğun yastıklarını başımın altına koyarak gözlerimi kapadığımda, Oğuz'un neler yapacağını umursamadım. Gözlerimin önünde beliren red ediliş anım ile kapalı gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile...
Birkaç kıpırtı duyduğumda, üstüme kalın battaniye örtmüştü. İç çamaşırla üşümeye başlamıştım ve bu iyi gelmişti. Daha sonra yakınımda, çok yakınımda bir nefes hissettim. Ama bu nefes kısa süre kalmamış, daime yanımda kalmıştı.
Yaşlı gözlerimi aralayarak baktığımda, Oğuz'un kafasını koltukta yatmadığım küçük alana kafasını koymuş, bana baktığını gördüm. Parmaklarını uzatıp, gözlerimin altını sildi. "Ağlama, yeterince yokluğumda ağlamadın mı? Artık varım, sana söz veriyorum, bırakmayacağım seni."
"Bırakıcaksın," diye fısıldadım. Bırakacağını düşünüyordum. "Sen benim sevdiğim, yanaklarını sıktığım, küçük erkeğim değilsin. Sen iş adamı, Oğuz Gedik'sin."
Gözlerimi kapadım. Bu gece, Oğuz'un beni sarmasını düşünürken, hayal kırıklığına sarılarak uykunu beni erken almasını diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RomansaAhsen geçmişte sevdiği şehri, her daim yanında olan ailesi, kardeşim dediği arkadaşlarını bırakarak kaçmıştır. Her sevdiği şey o şehirde kalırken isminden bile vazgeçmiş ve ikinci ismi olan İnci'yi kullanmaya başlamıştır. İnci Özdemir yıllarca yaln...