Bize doğru gelen fırtınanın farkındaydım. Yavaş yavaş hava bozmaya, uçan kuşlar farklı yönlere uçmaya başlamıştı. Ama ne zaman fırtınanın bizim olduğumuz yere gelip bizi parçalanacağını bilmiyorduk.
Direklerini dizlerinin üzerine koyup, yüzünü avuçları içine gömmüş Oğuz'un sırtını elimle sıvazladığım da kafasını kaldırmadı. Yapacak bir şey yoktu elimde sadece yanında olduğumu hissettirebilirdim.
Hastane koridorunda dikildiğimiz süreler boyunca gezen hastaların yüzündeki ifadeyi inceliyor, yakınlarındakinin onlara yardımlarına dikkat ediyordum. Ama kimsenin yüzünde Rümeysa annenin ifadesi veya Oğuz'un acılı yüzü yoktu.
Hayatlarında düşünecekleri belki çok şeyleri vardı ama onların hastaları yarına çıkıp çıkmayacağını düşünmüyorlardı. Biz ise diken üzerinde duruyorduk. Bir şey olacağından, bizim onun yanında olmayacağımızdan...
Odanın kapısı açıldığında kafasını kaldırarak doktora baktı. Elindeki kağıtları yanındaki hemşireye verdikten sonra bize döndü. Oğuz zorlanarak ayağa kalktı. Onun yıkılmaz duruşunun arkasında bu çökük adam canımı yakıyordu.
"Bütün testleri tekrar tekrar yaptırdım ve hepsinde aynı sonucu aldım, Oğuz. Babanın ciğerleri bitti ve artık görevini yerine getirmiyor." Hemen yanımızda duran Özge ablanın ağzından bir hıçkırık kaçarken yutkundum. "Diyalize bağlayacağım öğlenden sonra."
Oğuz sadece kafasını sallamakla yetindi.
Gözlerim sürekli Oğuz'dayken onun yıkılmasından korktuğumdan bir elim sürekli sırtında veya belinde oluyordu. Rümeysa teyzenin yüzünde gördüğüm o ifade ile korkmaya başlamıştım. Ya bir gün bende bu duruma düşersem? Oğuz'u avuçlarımdan bir kere kaçırmışken bir kere daha gitmesine izin verirsem?
"Anne ağlama lütfen," Asya küçücük elleriyle annesinin yanaklarını silmeye çalışırken, o da ağlıyordu. Derin bir nefes alarak doktorun arkasından uzun uzun bakan Oğuz'u sandalyelerden birine oturmasını sağladım. Gözlerim yanmaya başlamıştı. "Bak babam kızacak, anne. Ne demişti babam, prensesler ve kraliçeler ağlamaz."
"Asya'yı al, biz babamın yanına girelim. O halde görmesin." Acı dolu sesi kulaklarıma dolarak kalbime hançer saplarken kafamı salladım. Ayağa kalktığımda saçlarına kısa bir öpücük kondurdum.
Özge ablanın önünde durduğumda neşeli görünmeye çalıştım.
"Asya biliyor musun, aşağıda çok güzel sakız makinası var. Birkaç tane sakız almaya ne dersin? Ben çok seviyorum onları."
Kafasını sallayarak kollarını uzattığında hiç beklemeden kucağıma aldım. 5 yaşında olsa da hastane ortamında sürekli birilerinin kucağında duruyordu. Korktuğunu düşünüyordum. Hemşireler, doktorlar ve hastalar onun küçük beyninde ne şekilde canlanıyordu, kim bilir...
Asansör indiğimizde yanıma hiç para almadığımı fark ettim. Sabah uyandığımızda Oğuz'ların evde kısa bir duş almış ve daha sonra küçük bir kahvaltı yapmıştık. Sofrayı toplayamadan Rümeysa teyze aramış ve Oğuz'a durumu anlatmıştı.
Her ne kadar dün gece yaşadıklarımızın bizim yüzümü güldürüp, gökyüzüne çıkarsa da yetmiyordu. Bir yanımız hep hasta... Bir yanımız hep üzgün...
"Asya ben yanıma hiç para almadım ki," Asya boynuma dolağını kollarını gevşeterek gözlerime baktı. "Çantam sanırım dayının arabasında kaldı."
Asya dudaklarını büzerek kafasını salladı. "Baksana dayım geliyor zaten," diyerek ellerini kaldırıp az önce indiğimiz asansörü gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RomanceAhsen geçmişte sevdiği şehri, her daim yanında olan ailesi, kardeşim dediği arkadaşlarını bırakarak kaçmıştır. Her sevdiği şey o şehirde kalırken isminden bile vazgeçmiş ve ikinci ismi olan İnci'yi kullanmaya başlamıştır. İnci Özdemir yıllarca yaln...