5.Bölüm- Lacivert Takım Elbiseli Azrail

329 25 1
                                    

  Bölüm şarkısı: OneRepublic- Secrets

 Yıllar önce gözlerinde kaybolduğum adam tam karşımdaydı. Dudaklarının her bir çevresi dudaklarımla tatmıştım. Ellerim ellerinin içinde kaybolurken bana gülümsüyordu her zaman. Sarıldığımız da ise tam birbirimiz için yaratılmışız kanısına varıyorduk. Başım tam kalbinin üstüne geliyordu. Kalp atışlarını kulaklarımdan geçmiyordu sanki ruhumun içerinde dans ediyordu. Bizim hikayemiz kötü bir sonla bitmişti. Aynı ölüm gibiydik. Ölüyü geri getiremezdik aynı zamanda ölümü de engelleyemezdik. Ölüm gibi gitmişti benden. Onu engelleyememiştim.

  Gözlerinin içine baktığımda kaybolunacak bir kahverengiydi.  Gözlerinin şuan ki rengi kahveye süt katılmamış gibi koyuydu.  O an anlamıştım ki azrail insanların arasındaydı. Benim azrailim tam karşımda lacivert takım elbisesiyle bana bakıyordu. Bana bir yabancı gibi bakması ölümle burun buruna gelmiş gibi hissettiriyordu.

"Buyrun oturun." diyerek masamın karşısındaki koltuğu gösterdim. Lacivert takım elbisesi buruşmaması için düzgünce oturdu. Ellerini bacaklarının üstüne koyup bakışlarını bana çevirdi. Sert yüz katları ve nefret ile bakan gözlerini gözlerime dikti.

"Nasılsınız?" diyerek o çok sevdiğim gamzelerini göstererek gülümsedi. Zoraki bir gülümseme olduğunu anlayabiliyordum çünkü biz yansımaydık. Birbirimiz için yaratılmış, birbirine benzeyen fakat bir çok konuda zıt olandık.

"İyiyim siz?" diyerek aynı şekilde gamzelerimi gösterdim. Yüzüme uzun uzun baktıktan sonra kafasını öne eğip bir süreliğine gözlerini kapadı. Açtığında ise saf nefret doluydu.

"Çok konuşulan başarınız ile iyi olacağım." dediğinde kafam karışmıştı. "Buraya beni babam yolladı. Çok iyi bir avukat olduğunuzu Taner Günal'a kafa tutmanızdan anlamıştım"  gülümsedim ve sözlerini devamını getirmesini bekledim. "Babamla bir yerlerden tanışıklığınız var mı?" resmi olarak tanışmamıştım 18 yaşımdayken uzaktan görüyordum sadece oydu.

"Hayır." 

"Biliyorsunuzdur belki de, ÖZ holding İstanbul'da fakat burada da bir şube açacağız ve başında ben olacağım. Bu nedenle size geldim. Babam yakın zamanlarda burada olacağını ve sizinle özel olarak görüşmek istediğini söyledi."

"Tanışmak isterim babanızla" diyerek gözlerine baktım "Neyse fazla uzattım. Asıl yardımcı olmanızı istediğim konu farklı." dediğinde içimdeki burukluk artmıştı. İnci ismim sadece süs olarak kimliğimde dururken İzmir'e geldiğimden beridir daha çok konuşulur olmuştu. Ama onun ağzından sadece Ahsen kelimesi yakışıyordu. Yabancı gözleri ile bana bakıyordu. Onu tanımamış, dudaklarını öpmemiş, göğsünde sayısız ağlamamış veya birbirimize güzel kelimeler kurmamızı unutarak davranmaya çalışmak zor olacaktı ama yapacaktım.

"Nasıl yardımcı olacağım konusunda aydınlatırmısınız beni?" diyerek iki elimi de masaya koydum.

"Boşanma davası açmak istiyorum."

  Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Evleneli daha 6-7 ay olmasına rahmen boşanmak istiyordu. Oysaki düğününü gidip izlemiştim. İstanbul'un en ünlü yerinde büyük bir düğünleri evlenmişlerdi. Evlendiği kız çakma sarışındı bunu anlamak için saf olmak gerekirdi. Simsiyah gözleri vardı. Boyu benden 5-7 cm kadar kısaydı. Yüzünde gördüğüm mutluluktu. Bembeyazlar içinde yanındada benim sevdiğim adam vardı. Oğuz ise içinde bir burukluk var gibiydi. Ama gülümsüyordu. Düğünde evet dedikten sonra çıkmıştım. İlk danslarını izleyemeye dayanacak gücü bulamıyordum. O anlar aklıma geldiğinde istemsizce yüzümü buruşturdum 

"İnci Hanım"  

Kafamı kaldırıp Oğuz'a baktığımda bana bakıyordu. Anlamsız gözlerle baktığımda açıklama gereği duydu. 

"İyi misiniz" değildim.

"Evet,  sadece düşünüyordum." Diyerek elimi salladım. Ellerimden bir anda kan çekilmişti sanki. Ellerim buz gibi olmuştu. 

"Konumuz uzun sanırım. Kahve içer misiniz?" diyerek ayağa kalktım. "İyi olur." deyip gülümsedi.

  Yerimden kalktığımda bugün giydiklerime lanet ettim. Eteğim baya dar ve kısaydı. Ayakkabılarım dikkati bana topluyordu.  Bugün fazla güzeldim, kabul ediyorum. Ama karşımda boşanmak isteyen bir eski sevgilim duruyordu. Yanından geçerek kapıya yöneldim. Arkadan bana baktığını hissedebiliyordum. Kalçalarım bu etekle fazla belliydi. Ayakkabılarımın sesiyle kapıdan çıkarak kahve yaptım. Her zaman ki gibi bana sütlü ve şekersiz. Oğuz'unda her zaman vazgeçmediği sade ve şekersiz yaptım.

Elimde tuttuğum fincanlar titrerken derin bir nefes aldım. Kalbim dengesini kaybetmiş gibi atarken eski duygular yine gün yüzüne çıkmıştı.

Oğuz Gedik, duygularımın kilidini taşıyan adamdı.

 Oda ya girdiğimde siyah telefonunu cebine koydu. Kahveyi ona uzattığımda elimden alarak burnuna götürdü. Kocaman bir gülümseme ile bana baktı. Bir yudum aldı ve gülümsemeye devam etti. Gülümsemesi benim için iyi olacaktı. Gülüşündeki gizli iksir, beni büyülüyor ve bir mıknatıs gibi yanına gitme isteği yaratıyordu. Ne gözlerimi ondan alabiliyorum ne de konuşabiliyordum. Bende kahvemden içerken söze başladım

"Sorun nedir yani karınızla neden boşanmak istiyorsunuz?" evet merak ettiğim soruyu sordum. Bunu bir avukat olarak merak etmiyordum. O adamı seven bir kadın olarak soruyordum. Ama haberi yoktu en önemlisi de tanımamıştı bu iyiydi.

"Aramızda her zaman bir sorun vardı fakat bir şekilde evlendim. İş hayatıma fazla karışması sinirimi bozarken bir gece uyandığımda dosyalarımı karıştırırken gördüm ve farkettirmeden yatağıma döndüm. Peşine adam takarak ne yapmak istediğini çözmeye başladım. Anladığımda ise Taner Günal'ın şirketindeki sürtüklerinden biri olduğunu anladım."

 " Bana vekalet verdiğinizde boşanma davasını açarım"

"Bir an önce boşanmak istiyorum." sonra gülümseyerek devam etti. "Kadınlar konusunda hiç şansım yok" dedi. 

" Hiç düzgün kadınlarla tanışmadın ki" dedim. Ben bunu içimden söylemem gerekirdi. Oğuz'a döndüğümde ne dediğimi anlamaya çalışıyordu. Durumu toparlayamaya çalışarak

 "Yani iş kolik erkekler hep yanlış kadınları bulurlar." gülümsediğini gördüğünde durumu iyi toparladığımı anlamıştım. Evlilikleri hakkında baya konuşmuştuk. Saat epey geç olmuştu. Saatime baktığımda anlamış olacak hemen kalkarak elini uzattı.

"Her şey için teşekkür ederim. Artık çok görüşeceğiz." Elini sıkarken bir tek elim hissetmiyordu. Bütün vücudum onu hissediyordu. Elindeki sıcaklık ellerimde bedenime ulaşıyordu.

"Dava sürüce içerisinde kesinlikle görüşüceğiz." Elini çektiğinde kendimi dipsiz kuyuya düşmüş gibi hissettim. Hande, benden önce çıktığı için büroyu ben kapayacaktım. kapıları kitlerken yanımda beklemesi ruhumu okşarken, kokusunun burnuma gelmesi yıllardan sonra en iyi gelen şey oldu.

"Karanlıktan korkmuyor musunuz" havayı göstererek mırıldandı.

"Karanlıklığı seviyorum." dedim acılı bir şekilde gülümsedim. Bir süre yüzüme bakarak anlamaya çalıştı ama anlamadığına adım kadar eminim. 

"Garip" 

"Bu hayatta çok garip şeyle karşılaştım emin olun bu garip bile değil."

   Arabama doğru ilerledim. Hala da kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Arabamın kapısını açtım tam girecekken ona doğru çevirdim gözlerimi. 

"Evinize gitmiyor musunuz" meraklı biriydim. Karşımda yıllardır unutamadığım, her gece tekrardan birleşmemiz için dua ederken bir yandan kavuşamayacaksam ölmeyi diliyordum.

"Daha taşınma aşamasındayım o yüzden otelde kalıyorum."

"Görüşmek üzere" diyerek arabama bindim. Hızla eve geldiğimde üstümdekileri bir çırpıda çıkarmıştım.

   Kader tiyatro oyunuydu ve beni hep üzücü bir karakter olarak tanımlıyordu. Üzülen, yıkılan, paramparça olan bir karakterdim bu perdede. Sorun ise kaderden kaçmanın imkansız olduğuydu. Oğuz İzmir'e dönüyor ve beni tanımadı. İşte şimdi kader bana gülecekti. Perdeyi ben açıp istediğim gibi yönetecektim.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin