42.Bölüm- Ahsen'im, Sevgilim

119 3 0
                                    


Uzun süre süren sessizlik üzerine Özgür amcanın çok kötü bir konuya girdiğini anlamıştım. Belki de düşünmüyordu. Tepkisizce yanı başımda duran Oğuz kalbimin sıkışmasına neden oluyordu. Ben her zaman, onunla evlenip, mutlu bir ev hayali kurulurken onun tepkisiz kalması canımı sıkıyordu.

"Baba..." dedi, Oğuz. "Bu bizim almamız gereken bir karar. " sesinde ki düşünceli tını içimi karartırken, az önce içeride dediklerimizi hatırlamaya zorladım kendimi. Hemen, düşünmeden, ona dinlemeden aklımda bin bir türlü şeyler kurmayacaktım.

"Biliyorum, çocuklar ama olmaz. Bizim ailemiz içinde... Ahsen'in ailesi içinde... Bende bir kız babasıyım. Kızımın, her ne kadar tanısam da bir erkekle aynı evde yaşamasına izin vermezdim. Ateşle barut yan yana gelmez."

Söylediklerinde haklıydı. Ailem asla bunu kabul etmezdi. Eski değerlere önem veren insanlardı. Her kızın, evinden telli duvaklı çıkarak bir erkekle olmasına izin verirlerdi. Zaten yeterince üzmüş, kırmıştım onları.

"Baba..."

"Haklısınız, Özgür amca. Ben zaten Oğuz'un çenesinden kurtulmaz için onay vermiştim. Kendime bir oda bir salon ev tutup, yaşarım." Dedim, Oğuz'un lafını keserek. Sesimdeki tınının kırgın çıkmamasına dikkat etmiştim ama ne kadar yaralı olmuştu bilmiyordum.

Gözlerimi kapatıp, uyumak istiyordum. Düşünmemek istiyordum. Yine bir karmaşanın içerisine girip, hem Oğuz'u tüketip hem de kendimi tüketmek istemiyordum.

Oğuz elimi kavrayıp dizlerinin üzerine tuttuğunda gözlerine baktım. Gözlerinde özür diler gibi bir hali vardı. Gülümsemeye çalıştım. "Sorun değil, Oğuz." Diye fısıldadım. Parmak uçları ellerimde gezinerek rahatlamaya çalışırken, Özgür amcaya döndüm. "Ben artık gideyim. 5'te akşam yemeği yiyoruz. Sizi dolaşmaya gelmek istemiştim, Özgür amca. Ben yine gelirim."

"Tabi gel, kızım."

Herkesle vedalaşırken, Oğuz üzerine montunu giyip anahtarlarını almıştı. Üzerime montumu geçirip botlarımı giyerken, Oğuz hemen yanımda bekliyordu. Merdivenlerden indikten sonra demir kapının açılması ile yüzüme vuran soğuk, geldiğimde ki soğuktan daha şiddetliydi. Burnumu yakan soğuk ile "Biraz yürüyelim mi?" diye sordum.

"Hasta olmayasın?"

"Koluna girip, bastığım karlardan gelen sesleri dinlemek istiyorum, Oğuz." Sözlerim üzerine onaylayarak kabanımın şapkasını kafama taktı. Daha sonra ellerimi kavrayarak montuna soktu. Ellerim şimdi üşümüyordu. Onun sıcak elleri kavramış, montunun cebine koymuştu. Diğer elimi kendi kabanımın cebine sokup yavaş adımlar atmaya başladık.

"Kar yağmasını tek her yerin bembeyaz olmasından seviyorum." Dedi, Oğuz. Kafamı koluna yaslayarak onu onayladım. "Beyaz ve siyah..." diye devam etti. "Tek renkler... Başka bi tonu yok. Tek bir tona sahipler. Aynı ben gibi... Sana sahip olmam gibi..."

"Yaptığımız işlerin, yaşadıklarımız artık bir önemi yok benim için. Tek sen yanımda ol, tek sana sahip olayım. Ne para da ne pulda gözüm var."

İtiraflarımız üzerine adımları durdu. Bende onunla dururken, "Eskiden, izin vermezdin." Dedi. Neye izin vermediğimi anlaya çalışırken elimi montunun cebinden çıkararak elleri ile yüzümü kavradı. Şimdi anladım. Sokak ortasında, yeni kararmaya başlamış havada dudakları dudaklarıma yaklaştı. Soğuk dudakları dudaklarımla buluştuğunda gülümsedim. O da gülümsedi. Daha sonra her zaman ki gibi yaptı. Kalbimin atışını değiştirdi. Karnımın aşağında o bilindik sızıyı ortaya çıkardı. Ellerim yine saçlarını buldu. Üşümüş kulaklarını ellerimin arasına aldığımda gülümsedi. Parmak uçlarımda durmak yerine, onun ayaklarına bastım. Ağırlığımı birden ayaklarına verdiğimde dengesini sağlayamadı. Yerler buzlu ve kaygan olduğundan arkaya doğru kaydı. Bende onunla kayarken, sertçe yere yapıştık.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin