55.BÖLÜM:"ZEHİR"

3.4K 358 332
                                    

İştee yeni bölüm. Keyifle okuyun bir tanelerim. :* 

Kota geçilmedi ama ben bölümü çok isteyen biricik okuyucularıma kıyamadım o yüzden hadi yine iyisiniz... :D 


(Oy 217 yorum 295)


Yaşamın zorluğunu büyüdükçe omuzlarımızda daha çok hissederiz. Zaman aktıkça büyüyen tek şey vücudumuz olmaz, omuzlarımızdaki sorumlulukta her an ağırlığını artırıp bize kocaman yüklerin altında ezer.

Fakat bu her insan için aynı değildir. Bazı insanlar için büyümek kurtuluş, özgürlük ve güçtür. Tıpkı benim için olduğu gibi... Aldığım her yaş bana cesaret verdi. Aldığım her yaş beni sarılı olduğum o sarmaşıklardan bir adım daha uzağa taşıdı.

Evet belki aldığım her yaşta çocukluk masumiyetimi kaybettim, vicdanımı bir köşeye bıraktım ve sert aşılmaz bir duvar haline geldim. Ama en azından ince narin bir cam olmaktan kurtuldum...

Ya da kurtulduğumu mu sandım.

Bu düştüğüm tereddütün sebebi karşımda dağ gibi dikilen Araf'tı...

Soğuk esen rüzgar üzerindeki ceketin uçlarını yavaşça havalandırıyordu fakat ceplerinde olan elleri bu hareketliliğe çok da izin vermiyordu.

Ayın parlak ama yetersiz ışığı yüzünün bir kısmını aydınlatırken diğer kısmının tamamen bir gizem olmasını sağlıyordu... Ama buna rağmen görüntüsü her zaman olduğu gibi eşsizdi...

Esen sert rüzgar yüzünden bornozun yakasını sıkıca kapattım ve dışarıya doğru küçük bir adım attım. Ayağımdaki ince tabanlı siyah bornoz terlikleri yerin serinliğini ne kadar hissetmeme engel olamasa da yine de büyük oranda kesiyordu.

Araf'ın dalgın gözleri yavaşça çellodan çekildi ve manzaraya çevrildi. Eyfel Kulesine göz ucuyla baktıktan sonra önümüzden geçen nehrin üzerindeki kayıklara baktı. Soğuğun ve gecenin getirdiği yalnızlıkla suyun üzerinde yavaş yavaş sallanıyorlardı...

Gecenin sessizliğini bozmaktan korktuğum için yavaş adımlarla yaklaştım ona. Suyun üzerinde titreşen dalgalar gibiydim...

Arkasına kadar yaklaşıp elimi yavaşça koluna koydum. Dalgın bakışları kendine geldiğinde yavaşça kafasını benden tarafa çevirdi.

Gözleri gözlerime dokunduktan sonra üzerime indi ve kaşları çatıldı. "Üşüyeceksin." Diye fısıldadı.

"Sen yanımdayken ne mümkün."

Benim kelimelerimle yavaşça gülümsedi ceplerindeki ellerini çıkartıp beni omuzlarımdan kavradı ve kendisine çekti. "O kadar mı güveniyorsun bana?" diye sordu.

Bu soru içimi ürpertti.

O kanıma, ruhuma öyle bir karışmıştı ki ona güvenmemek imkansızdı. O beni yüksek bir uçurumun kıyısına çıkartsa ve o uçurumdan kollarımdan tutup sallandırsa itiraz etmezdim. O beni ince bir ipin üzerinde iki yamacın ortasında bıraksa yine de korkmaz ona doğru yürümeye devam ederdim.

Kendime bile yeteri kadar güvenmezken ona bu kadar güveniyor olmak ürkütücüydü. Sanki o ne yaparsa yapsın bir nedeni olurdu. Sanki o her zaman benim iyiliğimi isterdi.

Sorduğu soruya onay verip kendimi açık etmek istemedim. Ama dilimin bağı ona karşı sıkı değildi ki artık.

"Sana öyle güveniyorum ki bundan korkar oldum." Dedim açıkça.

SAFİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin