Geçmiş olsun İzmir... Eğer İzmir'den okuyucularım varsa umarım bu bölüm sizlere az da olsa moral olur.
105 Oy 110 Yorum gelecek bölüm sınırımız...
Keyifli okumalar...
Issız sokaklarda gezinen zihnim sihirli ellerle bir kenara çekildi. Kafamın içinde çalışan bin dişli çark sanki bu anı beklermiş gibi duraksadı ve sessizliğe büründü. Fakat bu çok uzun sürmedi.
Saçlarımın seri şekilde hareket ettiğini hissetmek merakımı cezbediyordu. Araf'ın parmaklarıydı üzerime sihir akıtan. Bunun için ona bakmama gerek yoktu. Kokusu burnuma çalınmıştı. O mutfağa girip bana yaklaştığında anlamıştım onun geldiğini.
Onun kokusu öyle bir kokuydu ki ben karanlık bir odanın içinde gözlerim kocaman bir kumaş parçasıyla kapalıyken bile onu bulurdum.
Araf'ın saçlarımda dolanın parmaklarında bir kelebeğin naifliği vardı. Canım acımasın diye öyle nazik davranıyordu ki bir an için onun elleri saçımdan hiç çekilmesin istedim. O eller benim saçlarımda gezinirken hiç bir kötü rüya uğramazdı zihnime. Saçlarıma dokunan naif parmakları beni korurdu.
"Tut." Diyerek fısıldadı sağ omzumdan uzattığı örülü saçlarımı parmaklarıma bırakırken. Parmaklarım parmaklarına dokundu. Kalbim titredi. Onun tutmamı istediği yerden yavaşça kavradım. Benden uzaklaşıp bir dolabı açtı ve içinden bir lastik çıkarttı. Hemen sonra ise sakin adımlarla yaklaşıp saçlarımı tekrar kavradı. Ama artık arkamda değildi. Oturduğum sandalyenin hemen dibinde ayakta dikilmiş önden sarkan örgülü saçımı bağlıyordu.
Oturduğum sandalye beni daha yüksekte tuttuğu için Arafla aramdaki mesafe uzak değildi. Artık kokusu daha baskın ve yüzü daha yakındı.
Onun elleri benim evimin perdesiydi. Olmazsa eksik kalırdım. Parmaklarının ucundan üzerime akan şefkati hissetmezsem kendi karanlık odamda kaybolurdum.
"Saçların çok güzel." Diye fısıldadı, ellerinin örgünün üzerinde gezdirirken.
"Bazen boyatmayı düşünüyorum." Dedim kısık bir sesle. Benim kelimelerimle kaşlarını çattı.
"Aptal mısın?" Diye sordu ciddiyetle. "Bu uyuma kastın mı var?"
Yüzümde buzdan bir duvar oluştu. "Ne uyumu?" Diye homurdandım.
"Sen hem karanlığa sahipsin hem aydınlığa, sen denize de sahipsin denizin üzerine vuran yakamozada." Parmakları örgüye dahil olamamış kısa bir perçeme dokundu. "Sen daha ufacık bir kız çocuğuyken saçlarına büyü çalmış melekler. İnsanı baktıkça etkisi altına alan bir büyü. Rengini değiştirip o büyüyü bozmaya neden niyetleniyorsun?"
İşte yine o anlardan birindeydik. Bir yanım ona koşmak için an kollarken diğer yanım ondan kaçmak için an kolluyordu. Bir an için kalbim onun kalbinin bende olduğunu fısıldıyor. Onun kalbini kucaklamak için çırpınıyordu. Ama bir an sonra gerçekler ayaklarıma dolanıyor ve yere düşmeme neden oluyordu. Bu kimi zaman bir kelime kimi zaman sadece bir bakıştı.
"Saçlarımı seviyor musun?" Diye sordum.
"Saçlarını Seviyorum."
O seviyorum dedi. Benim ayak bileklerim titredi. Bir an için beni sevdiğini söylediğini hayal ettim. Kendime bu zulmü yaptım.
Hayallerim beni ezip geçerken ben kendi canımı kendim yakıyordum. Araf bir çöldü bende o çöle düşen bir bedeviydim. Ne o çölden kurtuluşum vardı nede kurtulmak için dermanım.
"Seviyorum." Diyerek bana bir adım attı. Oturduğum sandalyeden ona doğru dönerken ellerim ter içinde kalmıştı. Yüreğim o kadar sert vuruyordu ki canımın acıdığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Teen FictionSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...