Attığım her bölümü okuyup oy vermeyen arkadaşlar burada bir emeğin olduğunu lütfen unutmayın, sizin vereceğiniz oylar ve yapacağınız yorumlar beni motive eder.
Zaman duruyor, rüzgar duruyor, ağaçlık alanın derinliklerinden gelen hayvan sesleri duruyor ve sanki dünya dönmeyi bırakıyor. Bakışlarım, bedenim benim ama sanki onları kontrol eden ben değilim.
Göz göre göre can çekişen ruhunun canını daha fazla nasıl yakarsın diye sorsalar. Az önce kurduğum o cümleyi tekrar kurmam olur derdim. Bir cümleyi kurmak nasıl bu kadar acı verebiliyor.
İnsan nasıl bir varlık ki bedenindeki acı kalbindeki acıya denk düşüyor. Sanki beni kolumdan vurmadılar, ben az önce kendi kalbime sıktım. Ruhumun ayağı tökezledi ama tutunacak bir kol bulamayıp yere çakıldı.
Araf'ın bakışları gözlerimde dondu. Sanki daha yeni sarf ettiğim o cümle onunda kalbine bir kurşun saplamıştı.
'Ben o kadın değilim, senin sandığın kadın değilim...'
Bu kelimelerin altında yatan kocaman harflerle yazılmış bir mesaj vardı. Bu mesaj hem bana hemde Arafydı.
Sürekli kendimi onunla hayal etmem bana sancılı bir işkenceydi. Ben o kadın olmak istiyordum. Ama asla olamayacaktım. Onunla yakınlığım sadece yakınlık olarak kalabilirdi.
Üstelik karşımdaki adamın bana olan ilgisini anlamayan yanım kendini kandırmaya çok müsaitti. Tuhaf tuhaf hayallere dalıp kendini bir çok zarardan kurtaracak o kanatları kıracaktı. Benim kanatlarım bu adama alan aşkımdan kırılacak, bu adama olan umutlarla gömülecek ve bu adama olan sevgimle duası okunacaktı.
"Ben seni nasıl sanıyor muşum ki sen o kadın olmuyormuşsun?" dedi Araf gözlerinde bir şelalenin heybeti ve gücü vardı. Sanki altında yatan asıl anlamı; kendime ve ona ne söylemek istiyorum onu anlamıştı.
"Sen beni narin, korunmaya muhtaç bir kadın sanıyorsun. Zamanında sana anlattıklarım sende öyle bir izlenim bıraktı." Onunla rakı içtiğim gece geçirdiğim sinir krizi ile yaşananlara vurgu yapmıştım.
"Ya sen körsün ya da aptal numarasını iyi yapıyorsun Derin." Sesi sertlik kazandı ve gözlerinde buzdan mızraklar oluştu.
"Ben olanı söylüyorum."
"Sence ben seni kırılacak biri gibi mi görüyorum?"
"Evet."
"Sen aptalsın. Ben seni çevremde hiç bir kadınla kıyaslıyamıyorum. Sen öyle bir kadınsın ki çoğu zaman gücünle şaşkınlığa uğruyorum, zekanla yeniliyorum, kelimelerinle sakat kalıyorum. Sen öyle bir kadınsın ki ben insan ölmeden nasıl mezara konulur sende öğreniyorum. Ve sen diyorsun ki..." kelimelerini derin bir nefesle böldü. Bakışları insanı mezara sokabilecek kadar koyu bir öfkeye sahipti.
"Ben seni kırılgan görüyorum? Öyle mi?" onun cümleleri ile kısa bir an afalladım. Ayaklarım titrerken, tutunacak bir yer aradı gözlerim.
Aradığımı bulamadığımda bakışlarımı yavaşça onun yüzüne çıkarttım.
"Öyle." Sesim titremiş ve bunun nedeni korkuydu. Karşımdaki adamdan ilk kez korkuyordum.
"Miraç ben seni görüyorum. Dışın sert bir kabuk. İçinse parça parça."
"Sana öyle geliyor. İçimde dışımda katı benim."
"Hani bir meyve vardır. Rivayete göre cennetten yer yüzüne indirilmişti. Nar... Ben seni nara benzetiyorum Miraç. Dışı sert, katı ve içindekini saklamak için oldukça sağlam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Teen FictionSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...