ÖNCELİKLE BÖLÜMÜN NEDEN GEÇ GELDİĞİ İLE İLGİLİ UFAK BİR AÇIKLAMA YAPMAK İSTİYORUM:
Nedeni yakın zamanda vefat eden bir yakınımın olması. Kendisini kaybettikten sonra cenaze için gelen insanlarla ilgilenmek gibi bir durum olduğu için pek başına geçemedim. Hemen ardından Ankara'ya geldiğimi de instagramdan beni takip edenleriniz biliyor. Hazır buraya gelmişken uzun zamandır görmediğim dostlarımla vakit geçirmek istediğim için bölümüm süresi uzamış oldu.Neyse efendim gelelim bölüme başlamadan önce ki bilgilere...
kotamız: 250 oy 360 yorum.
İnstagram: hilalmysh55
@Karaorumcek Doğum günün için yetiştiremedim kuzum ama bu da geç gelen hediyem olsun sana. <3 :*
keyifli okumalar bir tanelerim <3
Genç adam oturduğu koltuktan yavaşça kalkıp tutulmuş olan belini esnetmek için bedenini kastı hemen sonra ise sıkıntı ile yüzünü ekşitti. Kafasında dönüp duran onlarca düşüncenin pimini çekmek için ofisin bir köşesindeki kapıya yöneldi.
İçerisi bir spor salonunu aratmayacak şekilde döşenmişti. Köşede şehir manzarasına dönük olan barfiks çubuğuna ilerledi Araf Çağman ve çubuğa asılıp sertçe kendini çekmeye başladı.
Dün geceyi Annesinin mezarının üzerinde geçirmişti. O mezarın üzerinde yatarken bedeni bir ölü kadar soğumuştu ama ruhu tuhaf bir şekilde nefes almıştı. Sanki gerçekten de annesinin kollarında onun göğsünün üzerindeydi.
Sanki annesi yavaşça saçlarını okşamış onun kulağına ruhundaki yangını söndürecek birkaç ufak kelime fısıldamıştı.
Gece yaşanılanlardan sonra başını koyacak bir omuz aramış ama Miraç'a gidemeyeceğini bildiği için annesine gelmişti. Kötü geçen gecesini güzelleştiren ise annesini rüyasında ağırlamış olmasıydı.
Genç adam yıllardır onu zaten rüyalarında görüyordu fakat o rüyalar Araf Çağman'ı tüketiyor yavaş yavaş öldürüyordu. Çünkü annesinin kanla kaplı bedeni gelirdi rüyalarına. Onun ölümün esiri olan boş gözleri bakardı gözlerine. Kanlı kaplı elleri dokunurdu normalde genç adamın yüzüne...
Dün gece gördüğü rüyada ise ilk kez annesinin gözleri parlıyordu, ilk kez vücudunda kan yoktu ve ilk kez ellerine dokunan elleri sıcacıktı...
Genç kadın peri gibi bembeyaz bir kıyafetin içinde ışıl ışıl gözleri ile girmişti oğlunun rüyasına.
Araf yattığı toprağın üzerinde uyurken nazik bir el dokundu saçlarına. Genç adam saçlarına dokunun nazik parmaklarla yavaşça kımıldandı. Toprağın soğuk ve nemli yüzeyini hissetmeyi beklerken sanki satenden bir çarşafın üzerinde yatar gibi rahattı.
"Miraç..." Diye fısıldadı adam. Bu zarif ve merhametli parmaklar ancak Miraç'a ait olabilirdi. Bazı geceler kadının yüzünde ve saçlarında gezinen ellerini hissederdi. O elleri hissetmek kendi cehenneminde ufak bir cennet oluştururdu.
"Oğlum..." Diyen sesi duydu adam. Bu ses kadife kadar yumuşaktı. Annesinin sesini duymayalı yıllar olmuştu. Rüyalarına girdiği zamanlarda bile sessizce hareket eder bir ölü olduğunu her şekilde belli ederdi.
Dudakları açılmazdı. Bir ölünün sessizliği ile gelirdi yanına.
"Anne?" Adamın fısıltısı mezarlıkta sanki yankılanmıştı.
"Oğlum." Kadın yavaşça yanağına dokundu oğlunun. Genç adam hissettiği dokunuşla gözlerini yavaşça araladı. Artık bir mezarda değillerdi. Yemyeşil bir bahçenin orta yerinde satenden bir döşeyin üzerinde annesinin kolları arasında uyanmıştı adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
JugendliteraturSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...