Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Sizlerin ilgisiyle yazmaya olan hevesim daha bir artıyor...
Bir yerde okumuştum. 'Her duygunun fazlası o duyguyu zıttına çevirir.' Aşırı heyecanda korkunun vuku bulması. Ya da mutluluktan insanın gözlerinin dolması. Bir başka örnek olarak üzüntüden çıldırma aşamasına gelip, düştüğümüz duruma kahkahalarla gülmek de diye biliriz... Benim Araf'a duyduğum şey ise yüksek seviyede öfke olmuştu ilk karşılaştığımda.
Öfkem o kadar ağır basmıştı ki onu manipüle edip kendisine zarar vermesini sağlamıştım.
'Ne saçmalıyorsun sen?' diye sordu diğer Miraç çatık kaşlarla.
Diyorum ki belki Araf'ın şu an bana olan öfkesi de tersine döner... Bu düşünceyi kafamın içinden geçirecek kadar aciz sesli söyleyemeyecek kadar korkak hissettim kendimi.
Araf'ın sadece öfkesini okuya bildiğim gözlerine o kadar uzun dalmıştım ki nefes almak saçma, basit ve ufak bir ayrıntıymış gibi davrandım, ta ki ciğerlerim artık acımaya ve beni nefes almaya zorlayıncaya kadar.
"Araf, hoş geldin." Dedi Salto kollarını iki yana açıp misafirperver bir şekilde. Araf benim üzerimde olan gözlerini yavaşça Salto'ya çevirdi ve merdivenlere doğru ilerleyip ringe çıktı.
Onun hareketlenmesiyle duruşumu dikleştirip yüzümdeki aptal şaşkınlığı kocaman karanlık düşüncelerimin içine yolladım.
"Hoş buldum Selim." Dedi Araf Salto'nun aksine ciddi bir sesle.
Salto ismini duyduğunda usulca kaşlarını çattı ama yüzündeki sıcak ifade kaybolmadan elindekilerden birini çıkartıp Araf'ın elini erkekçe bir şekilde sıktı. "Salto'ya o kadar alışmışım ki bir an kendi ismimi yadırgadım." Dedi.
Onun kelimeleriyle ben alayla kısa bir an onun yüzüne baksamda bu çok uzun sürmedi Araf'ın tepkisini merak ettiğim için ona baktım. Yüzünde tek kas kımıldamadan ciddiyetle Salto'ya bakıyor ama baktığı yerde sanki onu görmüyor gibiydi.
"İşler nasıl gidiyor bayadır karşılaşmamıştık." Dedi Salto.
Aslında Salto'nun sorusunun altında ufak bir merak vardı. Kelimelerin arasında benimle onun arasını öğrenmeye çalışan bir tını yankılandı kulaklarımda.
"İyi." Araf kısa ve öz bir şekilde cevapladı Salto'yu ve bakışlarını bana çevirdi. gözlerinde kocaman soru işaretleri vardı.
"Derinle nereden tanışıyorsunuz?" Araf'ın sorusu ile kısa bir an Salto'ya döndü bakışlarım.
"İngiltere'de aynı dönem okuduk sayılır. O zaman tanıştık."
Onun cevabı ile Araf'a döndüğümde kaşları hala çatıktı. "O zamandan bu zamana görüşmeniz ne hoş." Bu kelimeler cümle olarak incelendiğinde oldukça olumlu olsada ses tonu ve kalkan tek kaşıyla kesinlikle demek istediği şey bu değildi.
"Dostluklar kolay kurulmuyor. Kurulduğu zamansa sahip çıkmak gerekiyor." Dedim tıpkı onun gibi kaşımı kaldırırken.
"Aman ne hoş." Sesinden ortalığa akan zift kadar koyu bir alay vardı ama alayın altında insanın tüylerini diken diken eden bir tını ve insanı rahatsız eden hoşnutsuzluk geziniyordu.
Salto kaşlarını çatıp kısa bir an gerilen ortamın şaşkınlığını yaşasada hemen sonra kendisini topladı. "Kesinlikle öyle. Bu arada bizim kız biraz paslanmış onu tekrar işe yarar hala getiriyorduk." Bunu söylerken sesindeki şakacı tavır oldukça netti. Onun bu hareketine gözlerimi devirsemde müdahale etme geriği duymadım. "İstersen ondan sonrada seninle ringe çıkalım?" diye sordu sesindeki şakacı tonu silip işini ciddiye aldığını belli eden bir tavırla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Teen FictionSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...