İşte yepisyeni bir bölüme geldim buraya. Umarım beğenirsiniz, bölümün içinde sizi bekleyen bazı şeylerde var. Hi hi hi (Şeytani gülümseme)
Bu arada bölümü soran ve beni sık sık sıkıştıran canım okurlarım... Kııız Ben sizi yerim yaaaa... Siz merak mı ediyorsunuz bakayım. (Otuz iki diş sırıtan emoji hayal edin asdasasda)
Bu arada bir duyurum var yakın zamanda sizlerin isteği üzerine bir instagram hesabı açmayı planlıyorum ve desteklerinizi burada olduğu gibi orada da bekliyorum.
Sizleri çok seviyorum. Keyifli okumalar veee benden size ıslak öpücükler sadasdaf
(245 Oy 300 Yorum Bunu da buraya iliştiriyorum... :Dd)
Araf'ın bakışları üzerimde dolanırken ben gözlerimi olabileceğine kaçırıyordum kendisinden. Bunun nedeni ise sanrım içimdeki bir başka hayal kırıklığı ile onu boğmamaktı.
Çello benim bir diğer hayal kırıklığım olmuş, ufacık bir çocukken içimde uhde kalmıştı.
Sebebi büyük bir sanatçı olmayı hayal etmek gibi basit değildi. Sebebi söyleyemediğim onlarca kelimeyi zamanında çello ile dile getirirken bir kez daha Kelimelerimi susturmalarıydı.
Dudaklarıma kocaman bir asma kilit takmayı başarmışlardı ben buna rağmen ellerimi kullanıp kendimi anlatmaya çalışmıştım. Bunu gördüklerinde ise ellerime kelepçe geçirmişlerdi.
Şu an çalmama nedenim artık istediğim gibi konuşabiliyor olmamdı. Eski dostum çelloyu hayatımın belli bir dönemimde bırakmıştım.
Şimdilerde ise gördüğüm anda beni rahatsız etme nedeni yıllar önce olan olayları gözlerim önüne sanki bugünmüş gibi hatta şu anmış gibi önüme sürmesiydi.
Yaralar iyileşiyordu ama izleri asla gitmiyordu. Evet belki sızlamıyor görmedikçe kendini hatırlamıyordu ama aynı zamanda ölene kadar üzerimizde taşıyıp kendimize yük etmemize neden oluyorlardı.
Bakışlarımı Araf'la denk düşürmemek için etrafımda gezdirdim gözlerimi, koca salonun her bir yanını ince ince gözden geçirdim. İnsanların Suratlarına baktım. Elbiselerine kendimce puan verdim. Sanki tek derdim bulunduğum ortammışçasına baktım çevreme.
Bir yere kadar başarılı olduğumu da düşünüyordum fakat bu başarım çok uzun sürmedi.
Araf'ın eli önce bileğime dokundu hemen sonra ise parmaklarıma indi. Nazik bir şekilde okşadı. Bana yaklaşma tarzı yavru bir kediye yaklaşmak gibiydi.
Ürkütmemek için özenli, kaçırmamak için dikkatli korkutmamak, canımı yakmamak için nazik. Parmaklarımın ucuna değen eliyle gözlerim kendiliğinden ona döndü.
Benim ona bakmamla yavaşça gülümsedi. Gözlerinde şefkati görmek aldığım yaraların sızlamasına neden oldu.
Vakti zamanında olmayan hiçbir şey olması gereken etkiyi bırakmıyordu insanda.
Buna şefkat de dahildi. Zamanında olması gereken insandan görmeyince ilerleyen zamanda kimden görürsen gör boğazına bir yumru gibi takılıyordu.
Acısı dinmiş yaraların sızım sızım sızlıyordu.
"Balkona çıkmak ister misin?" diye sordu.
Kısa bir an sahnedeki kadına baktım. Elindeki çelloyu bırakmamıştı. Çalmaya başlayacağı bir sonraki parçanın noktalarını açıyordu önündeki yerden.
"Sesini duymaya devam edecek miyiz?" diye sordum tıpkı bir çocuk gibi.
Duraksadı, "Sen istemiyorsan duymayız." dedi düşünceli bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Ficção AdolescenteSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...