Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Verdiğiniz oy emeğime gösterdiğiniz saygıdır. Keyifli okumalar
Bakışlarım yoldaki çizgilere dalıp gitmişken artık kendimi daha bir uyuşuk hissediyordum. Yağmur damlaları yavaşça arabanın camına dökülürken ben her bir damlanın bekçiliğini yapıyordum.
Bulutlar her yeri kaplamıştı. Önümüzde uzun sayılabilecek bir köprü trafiği vardı. Arabanın içinde çalan şarkıyı tanıyordum ama kimin şarkısı olduğunu bilmiyordum. Çoğu insana göre bunaltıcı olabilecek hava benim için dinlendirici bir etki yaratmıştı.
İstanbul'un üzerine çöken kara bulutlar denizin daha bir haşin ve sert bir şekilde kıyıya çarpmasına neden oluyordu. Bakışlarımı yan camdan çevirip hemen yanımda dikkatle yola bakan Araf diktim.
Yan profilinden onu incelemeye başlarken kafam çoktan koltuğun başlığına dayanmıştı. Kara gözleri, uzun kirpikleri, kirli sakalı ve şekilli hiçbir kusur olmayan burnu ile sanki bir tabloyu inceliyordum.
O Tanrının yarattığı en güzel eserdi sanki. İnce ince işlenmiş, özenle renklendirilmiş, sabırla hazırlanılmış en güzel tabloydu.
Kocaman arabanın içi onun kokusuna bulanmış her bir nefesimde onun kokusuyla ciğerlerimi şenlendiriyordum. Sigarayı bırakmayan çalışan bir bağımlı gibi bu kokuyu aldığım an gözlerimi kapatıyor ve içime derince çekip hasret gideriyordum.
"Yağmur iyice tıkadı yolu." Diye mırıldandı. Bakışları önümüzde uzanmış köprüdeydi.
"Ben yağmuru seviyorum." Dedim kısık bir sesle.
Kelimelerimle bakışları yavaşça bana döndü. Koltuğa yasladığım başıma ufacık bir an baktıktan sonra bakışlarını tekrar gözlerime indirdi.
"Genelde insanlar güneşli havaları sever?" Sesindeki merak kulaklarıma çalındığında gülümsedim. Aşk tuhaftı, normal insanın harcı değildi.
Onun bana soru sorar gibi yönelttiği kelimeler benim kalbimde hoş bir harekete neden oluyordu. Sebebi sanki beni tanımak istiyormuş gibi bir hissin kalbime sinmesinden kaynaklıydı.
"Ben kapalı havaları ve yağmurlu günleri daha çok seviyorum."
"Neden?"
Kısa bir an düşündüm nedenini. Kafamın içinde uzun bir liste oluştu.
Akmayan göz yaşımın gökyüzünden akması.
Herkese eşit şekilde yağması.
Kapalı havanın kalbimdeki karanlığı saklaması.
Çoğu insanın hoşlanmadığı o havaya kol kanat germek. O havayı o insanlara rağmen sevmek...
"Bilmem. Hoşuma gidiyor." Kafamın içindeki onca maddeye rağmen sadece bunları söylemiştim. Sıralayabileceğim onca şeye karşın ben bilmemeyi tercih ettim.
Araf'ın yüzünde usulca bir gülümseme oluştu. Dudakları yavaşça yukarı çekildi ve yanağının hemen yanındaki ufak gamze belirdi. Yüzü yarım yamalak görünsede buna bile şahit olmak kalbimin hızlanmasına neden oldu.
"Söylemek istemiyorsan sessiz kalmalısın Derin. Bilmediğini söyleyerek yalan söylemene gerek yok." Gözlerine kadar ulaşmış o gülümsemeye bakarken kalbimin kanatları kırıldı. Sertçe yere çakıldım ve kanayan yaralarıma tuz basıldı. Sevgi insanın canını bu kadar yakan bir şey miydi?
'Sevgi değil canımızı yakan. Sevdiğimiz kadar sevilemeyecek olmak.' Diğer Miraç'ın fısıltılı sesi kalbimde yankı bulurken boğazıma takılmış hevesimi yutmaya çalışır gibi sertçe yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR
Teen FictionSafir Mavisi gözlerin kömür Karası gözlere değdiği an başladı onların hikayesi... Kalbinin kepenklerini daha beş yaşında indirmiş bir kız çocuğunun kapısını çalan kömür karası gözler... Daha ufacık bir çocukken hayatın üzerine bıraktığı sorumlulukla...