Eskiden sürekli okuduğu bir kitap vardı genç kızın. Küçük prens... Kitabı defalarca okumuştu. Ama her okuyuşunda daha önce farketmediği şeyleri farketmişti.
Kitabın bir bölümünde şöyle yazıyordu,
ama gözler gerçeği göremezki yüreğiyle bakmayı bilmeli insan...
Önceleri anlamamıştı bu sözün anlamını genç kız. Şimdi ise çok iyi anlıyodu. Hatırlamadığı onca süre boyunca eksikti kız. Bunu yüreğinin en derinlerinde hissediyordu. Ama şimdi eksik parçaları tamamlanmıştı.
Bağlı olduğu zincirlerden kurtulmuş gibi hissediyordu genç kız. Artık acaba ve neden soruları yoktu aklında. Çünkü artık biliyordu herşeyi.
Şimdi gerçek arkadaşları ve sevdiği adamla kampüste içeri girerken bütün gözler üzerlerindeydi. Bursu gençlerle okulun en popiler kızı yanyanaydı. Herkes bakardı. Hep bakmışlardı. Ama su o zengin züppelerini hep susturmuştu. Ee doğanın kanunuydu bu insan hep kendinden aşağıdakini ezerdi. Kendiyle dek, yada kendinden yukarı biriyle uğraşmayı göze alamazdı. Bu yüzden geçmişte hep su ve çetesi olarak biliniyoduklarya. Gerçek o çete ismi falan lisede kalmış ergence şeylerdi. Ama bu o zamanki cesaretlerini göztermiycekleri anlamına gelmezdi. Dimi.
Birlikte girdiler kantine. Üzerlerindeki bakışları umursamadan bir masaya oturdular. Hedefleri belliydi fatih. Su olanları anlatmıştı arkadaşlarına. Çok sinirlenmişti hepsi. Ama su onları sakinleştirmişti. Normalde tutamazdı arkadaşlarını biliyordu. Ama fatihle ilgili daha eğlenceli planları vardı. İki yılın hesabını yavaş yavaş alıcaktı.
Zaten diğerleri de bu yüzden sakinleşmişlerdi. Biliyorlardı suyla uğraşılmazdı. Ve beklenen kişi kantinden içeri girdiğinde zaferle sırıttın su. Fatihte göz göze geldiğinde gülümseyerek el salladı. Sonra masalarına çağırdı onu. Fatihin yüzü sap sarı olmuştu. Tedirgince yaklaştı suların masasına. Yüzündeki sahte gülümsemeyle,
-otursana. Dedi su.
Hiç biri istemiyordu aslında Fatihi ama intikamları için bu gerekliydi öyle değilmi?
Oturdu fatih tamda suyun yanına.
Kendinden emindi su.
-bak deniz ve arkadaşları. bir aile dostumuzun oğlu deniz. Dedi sanki aralarındaki gerçek bağı bilmiyormuş gibi.
Fatih bir anda diklendi oturduğu sandalyede. Ne yani hatırlamamışmıydı hiç bir şey. Oysa koridorda bayıldığın da deniz kızı götürürken su bişeyler mırıldanıyodu denize. Ama belkide gerçekten hatırlamamıştı. Özgüveni geri geldi fatih. Pis pis sırıtmaya başladı yine.
Bu iyi bişeydi kendini akıllı sanan fatih kendi isteyiyle kendi sonuna ilerliyordu. İşin sonunda kimse sulara bişey söyleyemezdi.
-tanıştığımıza memnun oldum. Dedi Fatih yapmacık bir gülümsemeyle.
-bizde. Dedi deniz aynı sahte gülüşle.
Suya söz vermeseydi çoktan bu herifin yüzünü gözünü dağıtmıştı ama dua etsin su vardı.
-çıkışa bizim eve gidecez. Bizimle gelmek istermisin. Dedi su.
-olur. Dedi fatih.
Kabul ettiğine pişman olucaktı ama ne yapsınlar öyle değilmi. 20 dk boyunca masadan sahte kahkahalar yayıldı etrafa. Sonra Fatih ders için ayaklanıp gittiğinde kusucakmış gibi bir hareket yaptı melek. Diğerleri sessiz kalsalarda katılıyolardı meleğe. O iğrenç adam hepsinin midesini bulandırıyodu. Nasıl bir insan bunca şeyi yaptıktan sonra bile bu kadar soğuk kanlı davranabiliridi. Bu adam resmen bir piskopattı. Ama o deliyse, su ve arkadaşları ondan daha deliydi.Hepsi derslere dağıldıktan 1saat sonra önce su girdi kantine sonra deniz. Daha diğerlerinin dersi bitmemişti. Bu fırsatı kullanmak istedi su. Ve konuşmak için denize yaklaştı.
-konuşabilirmiyiz?
-olur.
Herkesten uzak bir masaya geçerek oturdu ikili. Bir kaç saniye birbirlerine öylece baktılar. Sonra su başladı konuşmaya.
-deniz neden bana uzak davranıyorsun diye sormıycam. Çünkü biliyorum kendini suçluyorsun. Bende olsam belki bende kendimi suçlardım. Ama deniz sen bana ne derdin? Dedi su.
-senin suçun yok derdim. Sende böyle diyeceksin Ama ikimizde biliyoruz ki benim suçum var. Madem açık konuşuyoruz, su ben seni zorla dışarı cıkartmasam bunlar olmazdı. Ben seni koruyaçağıma söz vermiştim. Dedi deniz üzgünce.
- hayır deniz olurdu. Bak olacağın önüne geçemeyiz. Kaldı ki eğer o gün beni dışarı siz cıkartmasaydınız, belkide bir sonraki gün üniversiteye tek başıma gelirken o piskopat adam bana yine çarpıcaktı. Hatta belki o zaman kimse yanımda olmadığı için hastaneye zamanında yetişememiş ve ölmüş bile olabilirdim.
-deme şöyle şeyler.
-ama öyle beni hastaneye siz yetiştirmedinizmi?
-evet. Ama...
-aması yok deniz. Suçlu ne sen nede diğerleri. Tek suçlu fatih. O yüzden suçlama kendini. Hem daha beni bırakıp izmire gitmenizi hesabını sorucam size.
-kızma onlara benim gibi onlarda kendilerini suçladı. Doktorda bizi görürsen hafızanı zorlıyacağını ve bunun seni kötğleştireceğini söyledi.
-ve sizde olur yolu uzağı gitmekle mi buldunuz? Deniz bak öyle böyle cıktınız karşıma ve şuan herşey iyiye gidiyor.
- evet ama o zaman böyle olacağını bilemezdik. Seni riske atamazdık.
-tamam haklısın. Ama şimdi herşey değişti. Eskisi gibi olamazmıyız? Kendini suçlama artık senin bir suçun yok çünkü.
-su ama...
- gençler! Diğerek can ve melek gelmişti yanlarına. Konuşmalarıda yarım kalmıştı ama nasıl olsa sonra tekrar konuşurlardı. Mert ve aylinde geldiğinde Fatihi beklediler. Hepsinin dersi bitmişti. Ve şimdi planın ikinci aşamasına geçiyolardı. Yanlarına gelen fatih,
- gidiyomuyuz? diye sordu.
Kafasını salladı deniz. İçten içe gülerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rengarenk
Chick-LitHer gidiş bir kaybediş değildir. Ve bazen kazanmak için, Önce kaybetmek gerekir... Hatırladığımızı sandıklarımız unuttuklarımızın küçük bir parçasıymış sadece. Boşa geçen iki yılı bizimle yeniden yazmaya varmısınız?... İyi geceler canım derdin...