{3}

531 38 24
                                    

Sabah eve gelip duş aldıktan hemen sonra düşüncelerimden uzaklaşmak için kafenin yolunu tutmuştum. Akşama kadar çalışıp eve yorgun bir halde gelince kendimi direkt yatağa atmıştım ve boğazımdaki kuruluk hissiyle gecenin bir yarısı uyanmıştım.

Uykum kaçmasın diye gözlerimi açmamaya çalışarak kafama diktiğim şişeyi bitirince yere attım. Tam tekrardan yatağa uzanmıştım ki çalan zil sesiyle gözlerimi açmak zorunda kaldım. Bu saatte kim gelir bilemediğim için şaşkın bir halde yataktan çıkıp kapıya doğru yürüdüm.

Kim olabileceğiyle ilgili aklımdan geçirdiğim tonlarca isim arasında olmayan ve neredeyse rüya gördüğümü sanacağım bir hale gelmemi sağlayan isim şu an tam karşımdaydı. Islak saçları alnına yapışmış, gözleri şişmiş ve kan çanağına dönmüş, pantolonunun diz kapakları yırtılmış ve göründüğü kadarıyla kanlar içinde olan, çıplak ayakları tozdan ve kandan belli olmayacak hale gelmiş Emir'e bakarken dilim tutulmuş konuşamıyordum. O ise bakışlarını elleriyle önünde sıkı sıkı tuttuğu çantasına dikmişti.

"Emir, bu ne hal!" Sonunda şaşkınlığım yerini korkuya ve sinire bırakınca bağırarak sorduğum soruyla Emir irkilip bir adım geri gitmişti. Onu bu halde korkutmak istemediğim için incitmeyecek şekilde kolundan tutarak içeri çektim.

"Ben özür dilerim. Gidecek kimsem yoktu. Seni rahatsız etmek istemedim ama o adamlar öyle gelince ne yapacağımı bilemedim. İstemiyorsan hemen giderim yemin ederim." Ben elinden çantasını alırken ağlayarak art arda sıraladığı cümleleri sadece duyuyordum ama ne dediğini anlamıyordum. Odağım sadece yaralarındaydı. Çenesinden yavaşça tutup dışarıdayken fark etmediğim yanağındaki çizgilere baktım. Sinirden ellerim titremeye başlamışken benim bile duyamayacağım bir ses tonuyla "Oğlum, ne oldu lan sana?" diye fısıldadım.

Duyduğundan emin değildim ama duyduysa bile cevabını beklemeden elinden tutup banyoya doğru sürükledim. Bir yanım her şeyi öğrenmek ve bunun sorumlusunu ölene kadar dövmek isterken diğer yanım sadece yaralarını sarmak, onu iyileştirmek istiyordu.

Banyoya gelince klozetin kapağını kapattım ve Emir'i oturması için oraya yönelttim. Emir otururken ben gerekli malzemeleri arkamdaki dolaptan çıkartıyordum. Kafam o kadar yerinde değildi ki elime ne geçerse yere, Emir'in yanına, koyuyordum.

Üstündeki kıyafeti çıkartmak için hareket ettiğimde ellerini ellerimin üstüne koyarak beni durdurdu. Ufacık temasıyla bile titreyen kalbimi önemsememeye çalışarak Emir'e baktım. "Yaralarını temizlememiz lazım."

"Utanıyorum." Cevabına zıt bir şekilde ellerini tekrar yanına indirdi. İzin verdiğini düşünerek üstündekini çıkarttım. Karnındaki morluklara, kolundaki izlere bakarken bunların bugün olmadığını fark ettim. Sinirle gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başladım. Önce Emir'le ilgilenmem gerekiyordu. Konuşma kısmını sonraya bırakmam lazımdı.

"Ayağa kalkar mısın, pantolonunu da çıkartalım." İkiletmeden ayağa kalkmasına şaşırsam da işime devam ettim. Dizlerimin üstüne çöküp pantolonunun düğmelerini açtım. Karnımdaki kasılmaya aldırmamaya çalışıyordum fakat Emir elleriyle omuzlarımdan tutarken ve ben onun pantolonunu çıkartırken bu çok zordu. Aklımda olan tek şey Emir ve yaraları olsa da bedenim benimle aynı fikirde değildi.

"Ah, yavaş. Kana yapışmış sanırım acıyor." Farkında olmadan canını acıttığımı fark edince bacağına yapışan pantolonu daha dikkatli bir şekilde çıkartmaya başladım.

"Gel önce bi duşa sokalım seni." İtiraz etmeden küvete doğru gitmesine ikinci kez şaşırsam da hemen arkasından girerek sıcak suyu ayarlamaya başladım.

Ellerimle yavaşça masaj yaparak bütün yaralarını temizledikten sonra onu benim bornozuma sardım ve tekrar klozetin üstüne oturttum. Yere koyduğum gerekli malzemelerle yaralarını temizleyip sararken yavaş olmam dışında bir şey söylememişti. Zaten yeterince dikkatli ve yavaş hareket etmeye çalışıyordum fakat canı nasıl yanıyorsa yine de yüzünü buruşturuyordu.

LİMERENCE (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin