BÖLÜM DÜZENLENİLMİŞTİR.
İyi Okumalar..
-----
Nermin Hancızadeoğlu & Hikmet Hancızadeoğlu işte annem ve babam. Babam ünlü bir iş adamıdır. Annem ise doktordu. Bense Beste Hancızadeoğlu.
Hayatımdaki ilk darbeyi sevgilim sandığım erkek arkadaşım Berk'ten ve en yakın arkadaşım sandığım Buket'ten yemiştim. Meğersem Berk'in babası ve benim babam ortaklık yolunda ilerliyormuş. Bu yüzden Berk beni kullanmış.
Ben babamla sırdaş olduğumdan ağlaya ağlaya babamın yanına gitmiştim o gün. Sekreter ne kadar arkamdan 'Babanız müsait değil.' diye bağırsa da onu umursamayıp kapıyı çalmadan açmıştım. Ben nereden bilebilirdim ki babam dediğim adamdan da darbe yiyeceğimi.
Babamı kendi odasında yarı çıplak bir vaziyette sekreteriyle öpüşürken gördüğümde hızla odadan çıkmıştım. Babamda benim peşimden koşuşturmaya başlamıştı.
Asla anneme söyleyememiştim. Nasıl söylenir ki bu iğrenç şey? Onun yerine liseyi ABD'de okumaya karar verdiş ve gitmiştim.
ABD'deki Liselerden birinde lise 3'e gidiyorum ve 17 yaşındayım. Kendimden ve herkesten nefret ediyorum. Nefret etmek için ise haklı sebeplerim vardı... İnsanlar bana böcekmiş gibi geliyordu.
Kış mevsimindeyiz ama havalar sert ve soğuk değildi. Türkiye'de ki kış gibi aynı olması gerektiği kadar soğuktu. O olaydan sonra daha da beter içime kapanmıştım. Ailemle haftada bir kez görüntülü konuşuyorduk. Normalde onu bile yapmazdım ama annem suçsuz olduğundan katlanabildiğim kadar bazılarının suratlarını görmeyi mahkum bilmiştim kendimde...
Babam sayesinde aşkın ne kadar iğrenç bir şey olduğunu görmekteydim. Annemin yüzüne nasıl bakıyorsa artık diye düşünmeden duramıyor ve iki, üç böğürmeyle son buluyordu düşüncelerim. O kadar mide bulandırıcıydı ki. Eğer sevmiyorsan ayrılırsın! Aldatacak kadar düşmenin ne gereği vardı? Düşüncelerimi savuşturmakla yetindim şimdilik.. Eğer daha fazla düşünsem beyin tranvası geçirecek konuma geliyordum ki zaten yaşadıklarımın büyüklüğünü düşünecek olursak bu gayette doğaldı.
Şuan dil dersimize doğru ilerliyorum. Dil dersinde İngilizce, İspanyolca ve Fransızca konuşuyorduk. Hocanın sana sorduğu soruları cevaplamak zorundaydın. Eğer ki yanlış cevap verirsen o soruyu 200 defa yazıp cevaplıyordun. Benim dilim genellikle iyi olduğundan ceza almaktan yırtıyorum .
Ah hadi ama inandınız mı? 100 kişilik öğrenci arasından nasıl kalkacağım? Konferans salonunun en arka koltuğuna oturup müzik dinler veya kitap okurdum.
Sigaramdan hafifçe bir duman çekerken insanların bakışları yine ve yine üzerimdeydi. Onları boş verip sigaramı sindirerek içmeye devam ettim. Bunu seviyordum. Sanki içimdeki dumanlar bir kötülük ve ben bu kötülüğün kraliçesiymişim gibi hissediyordum. Biten sigaramı yere atıp izmaridini siyah kalın ayakkabılarımla ezdim.
Okulun içinde sigara içmek yasaktı ama kimin umurunda? Topuklu ayakkabılarımın yerle bütünleşip koridorda yankı yapan sesini çok sevdiğimden, daha da vura vura yürüyorum.
Okulda bir sürü kendini bilmez sallayıp süzsen ego çıkacak insanlar vardı. Kızlar erkekler için ölüp biterken erkekler ise kızların bacaklarına bakıyor en uzunu hangisiyse onunla sevgili oluyordu. Bir günlük sevgili..
Dil dersin işleneceği konferans salonunun kapısını çalmadan açtım ve büyük bakışların ardından içeriye girdim. Hocalar bana bir şey diyemiyordu tabi yemiyor da neyse. Dil öğretmenimiz hanım hanımcık (!) ne giydiğine baktım. Her zamanki gibi siyah dizinin iki karış üstünde mini bir etek ve beyaz bir gömlek giyinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖTÜ KIZ
Ficção Adolescenteİnsanları dış görünüşüne göre yargılayan bir toplumda yaşıyoruz. Beste'nin de başına ne geldiyse dış görünüşünden gelmişti zaten. Erkek arkadaşının onunla parası için çıkıp onu aldatması mesela. Aldattığı kişininde Beste'nin en yakın arkadaşı olması...