Beğenin lütfen 🔪
Yorum da atın
"Hey, bize bir açıklama yapacak mısınız artık?"
FBI gibi bir anda Aizawa'nın odasını basmıştık.
Toshinori ve Aizawa karşı karşıya oturmuşlar ve bir şeyler konuşuyorlardı, ta ki biz gelene kadar.
İkisi de bize döndü, Aizawa direkt olarak bana bakıyordu.
"Şimdi değil."
"Ne değil?" telefonumun ekranını açarak saati gösterdim, "3 saattir konuşuyorsunuz! Yeter lan!"
"Rose."
Sesindeki tehditkâr tını konuşmayı kesmemi sağladı.
"Olay hakkında doğru bilgi almaya çalışıyoruz."
Toshinori konuşurken gözüm aralarındaki masaya kaydı.
Masada dosyalar vardı. Kağıtlar her yeri doldurmuştu, bir yandan bilgisayar açıktı ama ekranı göremiyordum.
"Dosyalara bakalım bari..."
"Şimdi değil."
İç çekerek geri adım atarak odadan çıktım. Katsuki hâlâ inatçı bir şekilde Toshinori'ye bakıyordu ama Toshinori onu umursuyor gibi değildi.
Kolundan tutarak onu da odadan çıkarıp kapıyı kapadım.
"Ne yapıyorsun?"
Kolunu bıraktım, "Asıl sen ne yapıyorsun? İnat etsen bile söylemeyecekler. Otur oturduğun yerde ve söyleyecekleri zamanı bekle."
Kırmızı gözleri parlarken bana doğru eğildi. Aramızda 6-7 santimlik bir fark vardı.
"Bana bak, beyaz güzel. Farkında mısın bilmiyorum ama senin saatler önce bize bahsettiğin dikiş adam ikimizin peşinde. Hatta belki dördümüzün."
"Ah, emin ol farkındayım. Sabahın köründe onunla ara sokakta savaşa girdim ve yeterince düşünme kabiliyetim var."
Doğruldu ve ellerini siyah eşofmanının ceplerine koydu. "Keşke sen değil de ben savaşsaydım."
Kaşlarımı çattım, "Ne demek istiyorsun?"
"Demek istiyorum ki belki senden daha iyi bir iş çıkarır da onu yaka-"
Cümlesini bitiremeden bacak arasına bir tekme attım. Acıyla inleyerek iki büklüm oldu.
"Beni küçük mü görüyorsun?"
Aşağıda olan kafasının saçlarından tutarak kafasını kaldırıp yüzümle aynı hizaya getirdim.
"Bana bak, Katsuki."
İsmini söylediğimde kaşları bir saniyeliğine kalktı ama geri düz hâlini aldı.
"Küçük görülmekten nefret ederim. Beni küçük görme. Bunu yaptığına pişman olursun."
Bir şey demeden gözlerime bakıyordu. Kaşları yavaşça çatılırken onu bıraktım ve arkamı dönüp hızlı adımlarla uzaklaştım.
Birkaç koridor geçtiğimde karşıma Denki ve Jirou çıktı.
"Denki..."
Gülümseyerek Jirou ile konuşurken bana döndü, "Efendim!"
Gözüm Jirou ve Denki arasında gidip geldi.
"İyi anlaşıyorsunuz sanırım?"
Jirou sakince başını salladı, "İyi biri."
Gülümsedim, "Evet, iyi biridir."
Gözüm Jirou'nun hâlâ sırtında taşıdığı silaha kaydı.
Minik bir silah bile değildi, dürbünlü uzak mesafe silahıydı. Taşıması uğraştırıcı olmalıydı.
"Silahını istersen silah odasına götürebilirim."
Eli arkasındaki silaha gitti, düşünceli şekilde bana baktı ve daha sonra Denki'ye döndü.
Benden çok ona güveniyordu sanırım. Onu sevdiği belliydi.
Denki başını sallayınca Jirou silahını yavaşça çıkarıp bana uzattı. Silahı tek elimle tuttum ve yanlarından geçerek yürümeye devam ettim.
Daha birkaç dakika anca geçmişti ki Neito'nun sesini duydum. "Aman tanrım, umarım o silahla Katsuki'yi öldürmemişsindir."
Arkamı dönerek ona baktım, İzuku ile birlikteydi. Silahı kaldırıp gülümsedim, "Öldürmem yakındır."
"Kimi öldürmen yakındır?"
Diğer taraftan Katsuki'nin sesi gelince başımı ona çevirdim ve gülümsedim, "Seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakugou x Reader (Bnha x Reader)
FanfictionÖzgünlükleri üst rütbeler, devlet adamları, koruyucular hariç kimse kullanamaz. Eskiden yurt denilen yerlerde yasadışı şekilde, çocuklara özgünlük kullanımı öğretiliyordu. Bir gün bu yurtların hepsi aynı anda ateşe verildi. Bazıları kurtuldu, bazıl...