Akşam yemeğinde sofraya sessizlik hakimken her zamanki gibi babam klasik sorusunu sorarak o sessizliği bozdu. "Okul nasıl gidiyor Jennie?" Ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra su bardağımdan bir yudum alıp babama çevirdim bakışlarımı. "İdare ediyorum."
Annem çatalını bana doğrultup "Dönem sonu yaklaşıyor, kırık not istemiyorum." dediğinde yanaklarımı şişirdim sıkıntıyla. "Hiç şişirme o yanaklarını." Derin bir nefes alıp "Ben doydum." deyip masadan kalktım. Babamın arkasına geçip boynuna sımsıkı sarıldım. "Merak etme baba, biliyorsun ki senin kızın her zaman her şeyin üstesinden geldi. Notlarım da öyle olacak."Annem gözlerini kısıp sinsice babamla bana bakarken sırıttım ve yanına gidip yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Şapşal kız."
Odama geçip çalışma masama oturdum ve bugün işlediğimiz konuların tekrarını yaptım. Yaklaşık iki saat kadar ders çalıştıktan sonra artık başıma ağrı girmeye başladığı için elimdeki kalemi defterin üstüne bırakıp yatağa geçtim. Telefonu elime aldığımda sosyal medyada gezinirken Chris'in hesabına girip günlük rutin haline gelen alışkanlığımı tekrarladım. Neredeyse tüm fotoğraflarını inceledikten sonra telefonu kapatıp odamın penceresinden dışarıyı seyretmeye başladım. İçeriye giren soğuk rüzgar bedenimi titretirken polarlı geceliğimin önünü kapatıp kollarımı birbirine doladım. Bir süre öylece dışarıyı izledikten sonra camı kapatıp yatağıma uzandım ve derin bir uykuya bıraktım kendimi. Ertesi gün her zaman olduğu gibi sabah erkenden kalkıp okul kıyafetlerimi giydim. Dizime kadar uzanan siyah bağcıklı çizmelerimi ayağıma geçirdikten sonra şemsiyemi de alıp evden çıktım. Sabah erken olmasına rağmen dışarıdaki kalabalık artık bana normal geliyordu. İnsanlara çarpa çarpa yürürken güçlü bir el kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. "Ne oluyor!?"
Kaşlarımı çattım ve ne kadar zorlasam da asla kolumu bırakmayan arkası dönük adama kitledim bakışlarımı. "Bıraksana kolumu!" Daha boş bir sokağa vardığımızda kolumu bırakıp yüzünü bana çevirdi. O anda başımdan aşağıya kaynar su dökülmüştü adeta.
Bu adam, o garip yerde beni dikizleyen adamdı. "Yakından daha güzelmişsin, ama çok küçük değil misin?" Sırıtıp bana doğru yaklaştığında bir adım geri gittim. O sırada yanımıza gelen başka bir adam kollarımı arkada birleştirip hareketimi kısıtladı. "Siz kimsiniz be aptal herifler! Bana bakın, benim babam polis, ikinizin de hayatını mahvederim!"
Ben karşımda bana bakan adama bağırırken, o hiç umursamıyormuş gibi sırıtmaya devam etti. "Taehyung'un sürtükleri ne zamandan beri böyle küçük, liseli bir kıza dönüştü Lay?"
Arkamdaki adam tüm gücüyle bileklerimi sıkarken diğer eliyle önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Belki pedofoli bir orospu çocuğudur?" Aralarındaki muhabbet hem midemi bulandırmıştı hem de sinirlendirmişti. "Ne biçim konuşuyorsunuz siz? Ben kimsenin sürtüğü falan değilim! Bıraksanıza beni!" Adamlar kahkahaya boğulurken ani bir hareketle Lay denen adamın elinden kurtuldum ve kalabalık caddeye doğru koşmaya başladım. Güçlü bir çığlık kopuverdi ağzımdan. "İmdat! Yardım edin!"
Arkama baktığımda adamlar birden yollarını değiştirip gözden kaybolmuştu. Birkaç genç kadın ve adam yanımda durup ne olduğunu sorduğunda yanlış anlaşılma olduğunu söyleyip özür diledim. Onlara olayı anlatırsam büyük ihtimalle olay karakola kadar uzardı ve babam öğrenirdi. Eğer babam öğrenirse, o adamları nereden tanıdığımı sorgulayacaktı ve bu sefer Taehyung'u, motoru ve o garip yeri anlatmak zorunda kalacaktım. Bu hiç iyi bir fikir değildi.
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verip okula doğru yürümeye başladım. Diğer yandan da bu adamlardan nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Bana Taehyung'un sürtüğü demişlerdi. Öyle demelerinin sebebi neydi anlamamıştım fakat aralarında düşmanlık olduğu kesindi. İçim korkuyla kaplanmış durumdayken tek çare Taehyung ile konuşmaktı sanırım.