Yaklaşık iki saattir yatakta dönüp duruyor, arada bir kafamı yastığa gömüyordum. Tepinip kendime gelmeye çalışıyordum. İçimde doğuveren karnımı gıdıklayan o his ve hızla atan kalbime eşlik eden sıcak yanaklar ile başa çıkmak çok zordu. Bana ne oldu böyle, birdenbire tüm dengem şaşmıştı. En sonunda kalkıp odanın içinde gezinmeye başladım. Derin bir nefes alıp odadan çıktım ve mutfağa geçtim. Babam üniformasıyla oturmuş bir şeyler atıştırıyordu. Annemde yanında ona eşlik ediyordu.
Dolaptan su çıkartıp içerken annemle babamın konuşmasına şahit olmuştum. "Bugün Jennie'nin okulunun biraz uzağında baygın bir adam bulduk. Dövülmekten ağzı yüzü kan içinde kalmış." İçtiğim su boğazımda kalıp birkaç saniyeline beni öksürük krizine sokarken babam konuşmaya devam etti. "Sokak dövüşçüsü çıktı. Birkaç kez yine karakola getirilmiş taciz ve kavga yüzünden. Sonra serbest bırakılmış." Beni taciz eden, Taehyung'un dövdüğü adamdan bahsediyordu.
"Bir tane kulüp var, pis işlerini döndürdükleri. Orayı bulduğumuz an kurtulacağız bunlardan." Sonrasında önüme döndüğümde babamın bakışları bana çevrildi. "Tanımadığın hiçbir adamla konuşma, sen dikkatli bir kızsın biliyorum. Yine de uyarayım, içim rahat olsun."
Başımla onayladıktan sonra tekrar odama geçtim. Eğer babam Taehyung ile yaşadıklarımızı öğrense büyük bir hayal kırıklığı yaşardı. Ben tanımadığım bir adamın arabasına ve motoruna binmiş, dediği kulübe girmiş, yetmiyormuş gibi bir de evine gitmiştim. Taciz edildiğimi ve bunları ona anlatmak yerine Taehyung'tan yardım aldığımı öğrense kalp krizi geçirirdi.
Kulaklığımı takıp şarkı dinlemeye başladım. Kafamın dağılması gerekiyordu. Ama kafamın içinde dönüp dolaşan o kişi buna izin vermiyordu. Bu duygu bana tanıdık geliyordu, daha önce de hissetmiştim; bu sefer aklımda ki kişi Chris değildi. Kafamı yastığıma gömüp sakinleşmeye çalışıyordum. Ne kadar süre böyle kaldım bilmiyorum ama saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmişti. Onca saat boyunca onu düşündüğüme inanamıyordum. Eli ne haldeydi acaba, kanaması olduysa pansumanın yenilenmesi gerekirdi. Ağrısı var mıydı?
Telefonu elime aldıktan sonra arayıp aramamak konusunda kararsız kaldım. Bu saatte arayıp onu rahatsız edip sinirlendirir miydim? Ama ne durumda olduğunu merak ediyordum. Mesaj atabilirdim, en azından uyuyorsa uykusundan uyandırmamış olurdum. Mesajlar kısmına girip ona mesaj attım.
J: İyi geceler Taehyung umarım rahatsız etmiyorumdur, nasıl olduğunu merak ettim. Ağrın var mı?
Mesajı attığım gibi telefonu yatağa fırlattım ve odanın içinde gergin bir şekilde gezinmeye başladım. Bildirim sesi geldiğinde derin bir nefes alıp gözlerimin arasından telefonun ekranına baktım.
T: Rahatsız etmiyorsun.
T: Bir şeyim yok merak etme.
Yutkundum ve ne cevap vermem gerektiğini düşündüm. Donakalmış düşünürken bakışlarım yeniden ekrana düşen bildirime kaydı.
T: Bu arada unutmadan söyleyeyim, yarın okul çıkışı seni bir yere götüreceğim. Okulunun önünden alırım.
İçimi merak duygusu kemirmeye başladığında saçma sapan mesajlar atıp kendimi rezil etmemek adına mesajlaşmayı görüldü atarak sonlandırdım. Yeterince karmaşık bir gün geçirmiştim. Kendimi ılık bir duşa atıp rahatlamaya çalıştım.
Duştan çıkıp pijamalarımı giydikten sonra yatağa geçtim ve zihnim ne kadar dolu olsa da vücudum çok yorgundu. Bu yüzden direk uykuya daldım. Ertesi sabah okul kıyafetlerimi giydim ve hazırlandıktan sonra okula geçtim. Derslerin nasıl geçtiğini anlamamışken son ders zilinin çalmasıyla oturduğum sıradan kalktım ve koridorda yürümeye başladım. Ceketimi dolabımdan aldıktan sonra dışarı çıktım. Öğrenci yığını arasında yavaş adımlarla yürürken az ileride arabasına yaslanmış sigarasını içen Taehyung'u gördüm. Bir sürü kız öğrenci yanından geçerken hayranlıkla Taehyung'a bakıyordu. O kızların arasında Yuna ve tayfası radarıma girince kaşlarımı çattım. Taehyung ile göz göze gelince derin bir nefes aldım ve yanına yürüdüm. Ağzındaki sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdükten sonra buz gibi ifadesiyle önce okuldan çıkan erkeklere sonra bana baktı. Gözlerimi devirdim ve ön kapıyı açmasını beklemeden kendim açıp oturdum. O da çok beklemeden sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı.
"Nereye gidiyoruz?" Kırmızı ışıkta durduğumuzda nereye gittiğimiz konusunda hala fikrim yoktu. Cevap alamamak sinirimi bozuyordu. Bara benzeyen bir mekanın önünde durduğumuzda Taehyung arabadan inince bende arkasından inip onu takip etmeye başladım. İçeri girdiğimizde loş turuncu ışığın ve ahşap dekorasyonu olan bir puba geldiğimizi fark ettim. İçerisi hafif sigara dumanıyla kaplıydı. Beş kişilik bir grubun oturduğu locaya geçtiğimizde hepsi Taehyung'a selam verdi. Taehyung boş yere oturup arkasına yaslandığında bakışlar bana çevrilince utanmıştım.
Çekingen bir tavırla Taehyung'un yanına geçtiğimde ellerimi dizimin üstünde birleştirdim. "Ee bizi tanıştırmayacak mısın Taehyung?" Hafif peltek sesli bir kadın muhtemelen beni gösteriyordu. Diğerleri de dediğini onaylamıştı. Başımı kaldırıp gülümsemeye özen göstererek koltuğun başında oturmuş, bana elini uzatan kıza uzanıp elini tuttum. "Merhaba tatlım, ben Jisoo. Bu da Suho, erkek arkadaşım." Yanındaki adamı gösterdiği sırada bakışlarım o adama kaydı. "Memnun oldum, ben de Jennie."
Uzun saçlı kaküllü sarışın kız da elini uzattığında gülümsedim ve karşılık verdim. "Lisa ben, Taehyung ve Suho'nun çocukluk arkadaşıyım. Yanımda oturan yakışıklının da... Adı Hoseok, sevgilisiyim." Göz kırpıp arkasına yaslandı ve yanında oturan adama hayranlıkla bakmaya başladı. Çocuk bana sıcak bir tavırla gülümseyip elini uzattı. "Hoseok."
En başta oturan çocuğa döndüğümde beni baştan aşağıya süzdü. "Aramıza hoş geldin Jennie, tanıştırayım kendimi. "Ben Kai, yakışıklıyım, zenginim, zekiyim, genç kızların aşkıyım." Uzattığı eli tutup kibarca sıktım. Sonrasında Taehyung'un yanına geri oturdum. Masadaki herkes kısa bir süre sonra kendi aralarındaki sohbete daldı. Taehyung gibi sessiz kalmayı tercih etmiştim.
İç çektim ve etrafı izlemeye başladım. Taehyung kulağıma fısıldayınca irkildim. "Sıkıldın mı?" Açıkçası sıkılmıştım, çünkü Taehyung'un arkadaşları sohbet ederken yalnızca dinliyordum. "Biraz, ama önemli değil." diye cevap verdikten sonra elindeki bardağa fondip atıp masaya koydu. Ayağa kalkınca ben de onunla birlikte kalktım. "Aaa nereye gidiyorsunuz?" Lisa ikimize bakarken Taehyung "Sonra görüşürüz." dedikten sonra Kai lafa atlayıp "Görüşürüz Jennie!" dediğinde gülümsedim ve el salladım. Ardından Taehyung'u takip ettim.
Arabaya bindiğimizde camı açtım ve rüzgarın yüzüme çarpıp beni ferahlatmasını sağladım. Birkaç dakika sonra cam otomatik olarak kapandı. Kaşlarımı hafif çatıp Taehyung'a döndüm. "Niye kapattın?" Her zaman olduğu gibi hiçbir mimik ifadesi olmadan yolu izliyordu. "Üşüteceksin." Sıkıntıyla üfleyip arkama yaslandım. Dikkatimi yola verdiğimde ağaçlık alana girdiğimizi ve toprak yolda ilerlediğimizi fark ettim. "Yalnız evime buradan gidilmiyor, karıştırdın galiba." Umursamadan arabayı sürmeye devam etti.
Yol kenarında arabayı durdurduğunda arabadan indim ve etrafa bakındım. Kimse yoktu ve kuş sesleri dışında ses duymuyordum. Batmaya yakın güneş havaya hafif kızıllık katmıştı. Taehyung arabadan inip arka koltuğa oturunca şaşkınca onu izlemeye başladım. "Buraya gel ufaklık." Bana diyor olamazdı herhalde. Etrafta benden başka kimse olmadığına göre ve 'Ufaklık' diye seslendiğine göre bana diyordu. Yanına yaklaştığımda ön koltuğu öne doğru ittirip önünü genişletti. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Arkasına yaslanıp kafasını geriye atıp gözlerini kapadı. Hala ne yaptığını sorguluyordum kendi kendime. Gözleri kapalı bir şekilde "Sözünü unuttun mu?" diye ima yaptığında anlamasam da sonradan dank etti.
"Benim de bir şartım var." deyip tekrardan yola döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ne şartı?" Tek kaşım usulca havalanırken meraklı bakışlarım Taehyung'un üzerindeydi. "Bana sarılacaksın, kucağımdayken."