"Ee yani?"
Taehyung'un vermiş olduğu cevaptan sonra iç çektim. "Taehyung, benim babam polis. Her şeyimi öğrenmişler diyorum. Senin dövüştüğünü de biliyorlar. Çok kızdılar ve az önce kavga ettim. Beni Gimje'ye göndermekle tehdit ettiler. Oraya gitmek istemiyorum. Görüşmemizi yasakladılar ne yapacağımı bilmiyorum ama bir şekilde halletmeye çalışacağım. Kendine dikkat et lütfen, babam peşine düşecektir. Özür dilerim." Bir anda her şeyi nefes almadan anlattığımda sesim titriyordu, yanaklarıma düşen gözyaşlarını elimin tersiyle siliyordum. O kadar endişe duyuyordum ki ağladığımın farkına sonradan varmıştım. Her şeyi batırmıştım. "Sakin ol Jennie özür dileme." Yatıştıran bir ses tonuyla konuşsa da hiçbir işe yaramıyordu. "Baban kulübü öğrendi mi?" Kendimden nefret ediyordum. Benim yüzümden Taehyung'un başı yanacaktı. "Öğrenmiş." dediğimde Taehyung'un mırıldandığı küfürleri duyabiliyordum.
"Şimdi ne olacak?" burnumu çektiğimde gözyaşlarımın akmasına engel olamıyordum. "Düşünüyorum." dediğinde telefonun ardındaki Taehyung'un şu an ne kadar sinirli olduğunu ses tonundan ayırt edebiliyordum. "Bir süre görüşmeyeceğiz." Dediği şeyden sonra kalbime ufak bir ağrı girdiğini hissedebiliyordum. "Neden?" Taehyung benim aksime daha sakin bir şekilde konuşmaya çalışıyordu. "Eğer görüşmeye devam edersek ben yakalanırım sen de daha büyük bir ceza alırsın. Ben yakalansam bile bir çıkış yolu bulurum ama sen?" İçli bir şekilde burnumu çektiğimde başka bir çözüm yolu düşünüyordum. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Taehyung'un dediğine uymak zorundaydım. "Taehyung, başka bir yolu yok mu? Ayrıca sen ne yapacaksın, polisler peşine düşecek."
"Beni merak etme. Şimdi sen sadece ailenle aranı düzeltmeye bak." Yutkundum. Kelimeler artık boğazımı acıtıyordu. "Taehyung, bu gece görüşebilir miyiz?" Bu gece benim doğum günümdü. Yeni yaşına onunla girmek istiyordum. "Olmaz, bu tehlikeli olur biliyorsun." Başımı iki yana salladım. "Lütfen, sadece birkaç dakika." Yine de kabul etmemişti. Hayal kırıklığıyla son kez vedalaştıktan sonra telefonu kapattım. Camı açıp rüzgarın içeri girmesini sağladım. Üstümü değiştirmeden öylece yatağa uzandım. Ne kadar güzel değil mi? Doğum günüme bu dört duvar arasında ağlayarak girecektim.
Akşam yemeği için annem kapıdan "Yemek hazır." diye seslendiğinde yerimden kalkmadım. Ne iştahım vardı ne de yerimden kalkmaya halim. Yorganın altına girip sessizce ağlamaya başladım. İçimi dökebileceğim kimsem yoktu. Usulca ağlarken uyuyakalmıştım.
•
Yatağımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi araladım. Yalnızca sokak lambasının ışığı giriyordu içeriye. Net olarak bir şey göremesem de yakınımda birinin olduğunu hissediyordum. Kafamı kaldırır kaldırmaz çığlık atacakken karşımdaki elini ağzıma götürdü. Yüzüme yaklaşınca bu kişinin Taehyung olduğunu anlamıştım. "Benim ufaklık, sakin ol." Fısıldar ses tonuyla konuşmaya başladım. "Sen... Nasıl girdin içeriye?" Hafifçe gülümsedi. "Gece yatarken pencereni kapatmayı unutmuşsun, hasta mı olmak istiyorsun?" Gözlerim dolmuştu. Bedenimi ona yaklaştırdım ve kollarımı boynuna doladım. "Seni çok seviyorum Taehyung." Ellerini belime götürüp beni kendine daha çok bastırdı. Kafasını omzuma yerleştirip saçlarımı koklamaya başladığında ağlamamak için o kadar zor duruyordum ki. Geri çekildiğimde öylece yüzüme bakıyordu. Cebinden çıkardığı küçük kutuyu bana uzattı. "Bu senin." Şaşkınlıkla uzattığı kutuya bakıyordum. "Bu ne?" Elinden aldığım küçük, siyah kutuyu açtığımda içinde ortasında parıldayan minik kelebek bulunan kolye duruyordu. "Doğum günün kutlu olsun ufaklık." Gözümden akan birkaç damla gözyaşını eliyle silmişti. "Ben çok teşekkür ederim. Gerçekten, hem sen benim doğum günümü nerden biliyorsun? Bu anı hiç unutmayacağım Taehyung. Seni çok seviyorum." Gülümsedi ve kutudaki kolyeyi alıp boynuma taktı. "Bu kolyeyi asla çıkarmayacağım." Sadece gülümsüyordu. "Çıkarma." Ama gözlerindeki yorgunluğu karanlıkta olsa kısık bakmasından anlıyordum. Bana doğru yaklaştığında gözlerimi kapattım. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında yavaşça karşılık vermeye başladım. Çok uzun sürmeden geri çekildi. Yanıma gelip beni göğsüne çektiğinde arkasına yaslandı. Sokak lambasının loş turuncu ışığı içeriye vururken ne demem gerektiğini bilmiyordum. "Şimdi ne olacak?" Taehyung bir süre düşündü. "Gidelim." Elimi tuttuğunda söylediği şeyi idrak etmeye çalışıyordum. "Nereye? Ne diyorsun Taehyung?" Son derece ciddi gözüküyordu. "Gidelim işte, New York'a gidelim. Sen ve ben, sadece ikimiz." Kafamı yasladığım göğsünden kaldırdım. "Olmaz Taehyung, okulum ne olacak? Buradaki düzenim, ailem.." Elini saçlarıma götürüp okşamaya başladı. "Üniversiteyi orada okursun, her zaman yanında olurum. Asla ayrılmayız." Kalbim çok hızlı atıyordu. Yutkundum ve bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim. Taehyung'a döndüğümde dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Onunla yaşamak, onunla beraber bir şeylerin üstesinden gelmek... Belki daha iyi olacaktı. "Peki. Gidelim." Taehyung doğruldu. "Uçak iki gün sonra kalkacak. Ben seni al-" Sözünü bitirmesine izin vermeden lafa atladım. "Havaalanında buluşalım, eğer etrafta görünürsek yakalanırız. Zaten babam peşinde."
Taehyung başıyla onayladı. Son kez ona yaklaştım ve sıkıca sarıldım. "Seni seviyorum Taehyung." Eliyle sırtımı okşadı. Ardından cama doğru yönelip önce bacaklarını sonrada bedenini aşağıya sarkıttı. Hızlıca kendine bulduğu küçük basamaklara basıp aşağıya indi. Camı kapatıp içeri geçtim. Pencerenin ardından o gözden kaybolana kadar arkasından onu izledim. En sonunda yatağa geçip uykudan kapanmak üzere olan gözlerimi derin bir uykuya teslim ettim.
İki Gün Sonra
İki gün sanki hiç yaşanmamış gibi çabucak geçti. Annemden gizli hazırladığım sırt çantamı sırtıma takıp kimsenin evde olmadığı bir saati bekledim odamda oturarak. Annem nihayet alışverişe çıkacağını söyleyerek evden ayrıldığında hemen ardından bende çıktım evden. Arkama bile bakmadan önüme çıkan ilk taksiye binip havaalanına doğru yol aldım. Babama ve çevresine yakalanmamak için hızlı hareket etmek zorundaydım. Şu an hayatımı değiştirecek bir adım atacaktım. Ailemi geride bırakıp sevdiğim adamla yeni bir hayata başlayacaktım. Kalbim asla yavaşlamıyordu, iki gündür deli gibi çarpıyordu. Yaklaşık bir saat süren yoldan sonra taksiciye parasını ödeyip indim. Havaalanına giriş yaptığımda cebimden telefonumu çıkardım. Taehyung'a geldiğimi söylemek için mesaj attım. Ardından bekleme yerine geçip oturdum. Korkuyordum. Hiçbir şeyin düzene giremeyecek olmasından korkuyordum.
Aradan iki saat geçti, Taehyung'a tekrar mesaj attım. Fakat hala önceki attığımı da görmemişti. Gergin dakikalar başlamıştı. Bekleme salonundaki insanlar sürekli değişiyordu. Herkes gidiyor, yerine yenileri geliyordu. Sakin kalmaya çalışarak beklemeye devam ettim. Annem aramaya başladığında sakin kalmak çok zordu. Her gelen çağrıyı reddediyordum. Annem sürekli aramaya devam ediyordu.
Babamsa artık muhtemelen nerede olduğumu bulmak için aramalar başlatmıştı. Vücudumu saran panik duygusuyla Taehyung'u aradım. *Aradığınızı kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz...* Tekrar aradım. Defalarca kez aradım. Belki onlarca, belki yüzlerce. Telesekreterin cümlesi artık kulağımda çınlıyordu.
Hayır, bunu bana yapmış olamaz. Beni bırakmış olamaz. Midem bulanmaya başlamıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. İçimde kalan son bir umutla tekrar aradım Taehyung'u. Cevapsız arama.
Beni bırakmıştı.
Hemde tek başıma, öylece.
"Jennie!"
Arkamı döndüğümde bana doğru gelen babamı ve annemi gördüm. Yanlarında ise üç tane polis. Başım dönmeye başlamıştı. O an yeryüzünden yok olmak istedim. Annem yanıma gelir gelmez yüzüme sert bir tokat attı. Attığı tokatla birlikte ağlamaya başladım. Acıyan tarafım yanağım değil, kalbimdi. Paramparçaydım artık.
Polis arabasıyla eve dönerken başımı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. "Beni o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğrattın ki Jennie... Sana söylecek hiçbir sözüm yok." Kalbim o kadar acıyordu ki, bir bıçak saplanmış olsaydı daha az acı hissederdim. "Ne sanıyordun kızım sen? Seni uyarmadık mı ona güvenme diye! Bir de kaçmayı planlıyordun, kendin öğrenmiş oldun artık."
Taehyung'tan nefret ediyordum. Hemde o kadar nefret ediyordum ki onu hiç tanımamış olmayı dilemiştim Tanrı'dan. Çünkü hiçbir şey demeden, beni öylece bırakıp gitmişti. Bu yaptığını hiçbir zaman unutmayacaktım.
Devam edecek...