Yirmi Sekizinci Bölüm

897 89 16
                                    

Beş Yıl Önce

"Sonunda karşılaşabildik, Kim Taehyung." Lay ve yanındaki iki adam, Taehyung'a öyle üstten bakıyorlardı ki içlerindeki nefret tek bir kıvılcımla alev alabilirdi. "Ne istiyorsunuz?" Taehyung elindeki büyük çantasıyla karşılarında dikiliyordu. Lay sırıtmaya başladı. "Seni çok özledik, bi görelim dedik." Adamlarına dönüp güldüğünde diğerleri de gülmeye başladı. Taehyung derin bir iç çekip sakinliğini korumaya çalıştı. Normal bir zamanda olsa çoktan Lay'ın suratına yumruğunu geçirmişti. Ama, onu bekleyen biri vardı. Bu yüzden sakince motoruna binip buradan gitmeliydi.

"Ağzını yüzünü dağıtmadan çekil önümden." Yine de kendinden taviz vermeden özgüvenli bir şekilde duruyordu. Lay, bu sefer sesli bir şekilde kahkaha attı. "Yapma ama Taehyung, sen bu değilsin. Hadi, vursana." Taehyung, yeniden derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı ve sakin kalmaya çalıştı. Jennie onu bekliyordu ve bir an önce gitmeliydi. "Siktirin gidin, belanızı mı arıyorsunuz?" Lay'in kahkahası yavaş yavaş sona erdi. Burnunu çekip bir adım daha yaklaştı Taehyung'a. Arkasındaki iki adam ellerini arkada birleştirmiş atak yapmak için bekliyordu. "Yıllardır hayatımı mahvetmekten başka bir şey yapmadın. Senin yüzünden aylardır içerideyim. Çekmediğim acı kalmadı. Neden? Sen ve o küçük sürtüğün yüzünden!" Lay Taehyung'un suratına bağırdığında Taehyung artık sinirlenmeye başlıyordu. "Neydi ismi Jen-" Taehyung artık dayanamadı; elindeki çantayı bıraktı ve yumruğunu sıkıp Lay'in suratına sert bir yumruk geçirdi. "Sakın onun adını ağzına alma!" Lay başını yana savururken arkadaki iki adam Taehyung'un üstüne yürüyüp kollarını tuttu. Taehyung adamların kollarından kurtulabilmek için kendini sağa sola savursa da işe yaramıyordu. Şu an depo gibi büyük boş bir mekanda yalnızca dördü vardı. Lay, burnundan akan kanı silip yeniden Taehyung'un karşısına geçti. "Alırsam ne olur? Hm? Ne yaparsın? Bak alıyorum... Neydi ismi? Hah! Jennie! Küçük prensesimiz Jennie! Seninle işim bitince onu zevkle becereceğim, şu an ne yapıyor acaba?"

Taehyung'un bedenini öfkeyle karışık endişe kaplamaya başladı. Jennie'nin başına bir şey gelirse kendini asla affetmezdi. Lay Taehyung'un suratına yumruk attığında hiç beklemeden ikinci yumruğunu da geçirdi. Taehyung, karnına gelen tekmeyle istemsiz bir şekilde acıyla inledi. Ağzına gelen kanı yere tükürdüğünde Lay durmak bilmiyordu. "Sen tam bir orospu çocuğusun." Taehyung Lay'in suratına bağırdığında adamlar Taehyung'un kollarını daha sıkı tutmaya başladı. Lay, artık daha sert ve acımasızca vuruyordu. Karnına, suratına, göğsüne... Taehyung'u adamlarına tutturarak savunmasız bırakmıştı. Ancak öyle yenebilirdi çünkü. Aradan neredeyse bir saat geçti. Bu sürede hiç durmaksızın Lay, Taehyung'a defalarca kez yumruk attı.

Taehyung'un yüzü kan içinde kaldı. Hatta öyle güçsüz düştü ki adamlar kollarını bıraktığı an yere yığıldı. Lay bitmek bilmeyen öfkesiyle yerde yatan Taehyung'u tekmelemeye devam etti. Taehyung birkaç kez öksürdü, kan çıkıyordu ağzından. Artık tanınmaz hale gelmişti ve birkaç darbe daha alırsa ölecek durumdaydı. Lay, alnından akan terleri silip geri çekildi. "Son nefesini vermeden görmeni istediğim bir şey var." Cebinden telefonunu çıkartıp yere çömeldi. Ekranı, Taehyung'un kanlar içinde kalan, neredeyse tanınmaz hale gelmiş yüzüne çevirdi. Gözleri yarım açıktı.

Lay, havaalanında çekilmiş bir videoyu açtı. Taehyung, birazdan bilincini kaybedecek olmasına rağmen ekranda beliren kızı hemen tanıdı. Bu Jennie'ydi. Videoda, meraklı bakışlarla kollarını önünde birleştirmiş etrafa bakınıyordu. "Ufaklık..." Hırıltılı ses tonuyla Jennie'ye seslendiğinde Lay bundan zevk alıyordu. "Ne yazık ama, süper kahramanı Kim Taehyung asla gelmeyecek." Taehyung ayağa kalkmak istedi. Lay'in yaptığı şerefsizliğe rağmen bedelini ödetmeden yalnızca ayağa kalkıp o havaalanına, Jennie'nin yanına gitmek istiyordu. "O da beni özlemiş midir Taehyung, çünkü ben onu çok özledim. Yarım kalan bi işimiz vardı... Hatırlarsın belki." Lay ayağa kalkıp son tekmesini attı Taehyung'a. "Geber." Ve son darbe. Taehyung'un bilinci kapandı. Lay ise telefonunu cebine koyup adamlarıyla beraber çıkışa doğru yürümeye başladı.

Taehyung, kanlar içinde ölüme terk edildi.

Lay ve adamları yürürken bir anda deponun kapısı sertçe açıldı. "Herkes olduğu yerde kalsın, eller yukarı!" Polisler ellerinde silahlarla içeriye girdi. Lay ve adamları beklenmedik baskınla ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Daha kaçmaya yeltenemeden polisler yanlarına ulaşıp üçünüde kelepçeledi.

Onlar arabaya götürülürken, bir polis memuru deponun dahada içine girip etrafa bakınmaya başladı. Yerde yatan Taehyung'u fark edince yanına gitti. Yere eğilip nabzına baktığında hala yaşıyordu. Ambulans çağırıp başında beklemeye başladı.

Birkaç Gün Sonra

Hastane odasında yatan genç adamın ziyaretine gelen tek kişi o gün başında bekleyen polis memuruydu. Gözlerini açtığında başı feci ağrıyordu. Birkaç saniye gerçekliğin farkına varmaya çalıştıktan sonra etrafına bakındı. O kadar çok darbe almıştı ki bilincinin açılması ve kendine gelebilmesi için iki gündür yoğun bakımda kalıyordu. Sonrasında doktorlar normal odaya geçişini yaptırmıştı. Polis memuru yatağın yanına yerleştirilen tekli koltuğa oturdu ve genç adamın tamamen uyanmasını bekledi.

Uyandığında kenarda komidinde duran sürahiyi alıp bardağa su doldurup genç adama uzattı. "Neden geldiniz?"Genç adam, bu polis memurunun henüz kim olduğunu bilmiyordu. Son olaydan sonra ifadesini almaya geldiğini düşündü.

"Son kez uyarmaya geldim." Genç adam yattığı yerde yavaşça doğrulup sırtını geriye yasladı. "Ne için?" Genç adam konuşurken zorlanıyordu. Vücudunun her yerinde morluklar vardı. Yüzündeki yaralar oldukça belirgindi.

"Kızımdan uzak duracaksın." Genç adam, polis memurunun kim olduğunu bilmiyordu. Tam olarak neyi ima ettiğinide anlayamıyordu. "Ne demek istiyorsunuz?" Polis memuru sakin kalmaya özen göstererek derin bir nefes aldı. "Jennie'den uzak duracaksın. Bir daha onun karşısına dahi çıkmayacaksın." Bu adam, Jennie'nin babasıydı.

Taehyung yutkunmakta zorlandı. Jennie'yi bir daha görememek, onun için cehennemden farksızdı. Kendi deyişiyle ufaklığı, ona iyi gelen tek şeydi. Hiç dokunmadan, sessizce öylece karşısında durup onu izlemek bile yetiyordu. "Bunu yapamam." Taehyung, bunu  gerçekten yapamazdı.

"Yapacaksın, yapmak zorundasın. Eğer yapmazsan... Hapishane köşelerinde sürünürsün. Jennie'yi hayatı boyunca mutsuz etmekten, kendi karanlığının içine sürüklemekten başka hiçbir şey yapmayacaksın. Onun önünde kocaman bir gelecek var. Peki ya senin? Yasa dışı dövüşüp insanları öldürmekten başka ne yapıyorsun? Bunların hepsinin kanıtı var... Sence seni niye bizzat kendim getirdim buraya?" Taehyung tekrar yutkundu. Dinledikçe kalbi sıkışıyor, zaten parçalanmış dünyası yeniden yıkılıyordu başına.

"Eğer kızımın hayatından defolup gidersen, tüm sicilini temizletir ve peşinden düşerim. Ne haltlar yiyeceksen gidip tek başına yersin. Eğer biraz olsun Jennie'nin iyiliğini düşünüyorsan, dediğimi yaparsın. Yoksa, çok daha acı çekersin." Şu an, kimse Taehyung kadar acı çekemezdi.

Kim bilir Jennie ne kadar üzülürdü. Kesin çok ağlardı, uzun bir süre odasından çıkmaz kendisinin geri dönmesini beklerdi. Kendini suçlardı, hata yaptığını düşünür suçu kendinde bulurdu. Taehyung bunları düşündükçe kalbi acıyordu. Tüm kötülüklere şahit olmuş, acımasız diye anılan adamın kalbi o kadar acıyordu ki bedenen gözükmese de ruhen ölmüştü o hastane odasında. Jennie'yi hayatından çıkarmak vücuduna yediği darbelerden daha çok yakıyordu canını. Ama yapmak zorundaydı. Çünkü, Taehyung hiçbir zaman iyi bir adam olamamıştı.

Jennie için kötü bir adamdı ve ona yapabileceği tek iyilik, onun hayatından çıkmaktı.

Taehyung, taburcu olduktan sonra bir daha geri dönmemek üzere ufaklığını, kalbini, Seul'de bırakıp New York'a taşındı.

Ve Jennie'nin karşısına bir daha hiç çıkmadı.

sweet nightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin